Sizlere daha iyi bir hizmet sunabilmek için sitemizde çerezlerden faydalanıyoruz. Deneyimlerinizi kişiselleştirmek amacıyla KVKK ve GDPR uyarınca kullanılan çerezler bakımından daha fazla bilgi için Kişisel Verilerin Korunması Kanunu sayfasını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.

Yüksek Tansiyon (Hipertansiyon) Tedavisi

En temelde hücre fonksiyonlarının, sonrasında ise organ fonksiyonlarının sağlıklı bir şekilde işleyebilmesi için yeteri kadar oksijene ihtiyacı vardır. Gün içerisinde değişen tempoya ve uzun vadeli durumlara göre oksijen miktarında da değişme olur. Solunum yoluyla yani akciğerler yardımıyla vücuda alınan oksijen bu hücreler ve organlar arasında dağıtılması gerekmektedir. Oksijenin her hücreye, organa ve dokuya yeteri miktarda dağıtılması dolaşım sistemi yardımıyla olmaktadır.

Dolaşım sistemi vücudu ağ gibi saran kılcal damarlardan, toplardamarlardan ve atardamarlardan oluşur. Ayrıca kalp bu sistemin görevini yerine getirmesi için gereken yegane organdır. Kemik iliğinde üretilen kırmızı kan hücreleri, demir minerali ile bileşke kurarlar. Akciğerlere gelen kana burada oksijen yüklenir. Kalp sayesinde akciğerlerdeki kan vücudun diğer bölgelerine ulaşır ve üzerindeki oksijeni taşır. Kanın damarlar üzerinde hareket ederken içerisinde bulunduğu damara uyguladığı basınca kan basıncı adı verilir. Kan basıncı, kan damarlarının iç çeperine kan tarafından yapılan baskı olmakla beraber aynı zamanda tansiyon olarak da adlandırılmaktadır.

Kalbi, kanı ve damarları kapalı bir su tesisatı olarak düşünebiliriz. Herhangi bir dışsal etki olmadığı, pompa suyu aynı sürede ve şiddette pompaladığı sürece su tesisatının basıncı değişmez. Bu durumun aynısı dolaşım sistemi için de geçerlidir. Hiçbir dışsal veya içsel faktör olmadığı durumlarda kalp aynı sürelerde ve şiddette kanı pompalayarak kan basıncının yani tansiyonun sabit kalmasını sağlar. Gerçek hayatta ise kan basıncını etkileyen faktör sayısı oldukça fazladır.

İnsanların yaşına, psikolojik durumuna, fiziksel kapasitelerine, kalp sağlıklarına, genetik faktörlerine göre tansiyon değişir ve her insan için özel bir konuma yükselir. İdeal kan basıncından bahsetmek mümkün olmasa da tüm koşullara ortalama derecede sahip olan bir insan için tansiyon değeri 120 – 80 mmHg olmalıdır. Tansiyon değerinin bir miktar altı ile bir miktar üzeri normal sayılmaktadır. Ancak kişinin özel durumları ideal tansiyon seviyesinin daha yukarda veya daha aşağıda belirlenmesine sebep olabilir.

Kan basıncının ölçü birimi mmHg’dir. Bu değer milimetre bölü cıva olarak ifade edilir. Tansiyon ölçümünde büyük ve küçük değerleri bulunur. Bunlardan ilkine büyük kan basıncı, ikincisine ise küçük kan basıncı denilmektedir. Büyük ve küçük kan basıncının belirlenmesinde kalbin hareketi esas alınır. Kalp iki hareketi sürekli olarak sergiler. Birincisi kasılma yani sistol; ikincisi ise gevşeme yani diyastoldür. Bir kalp atışının üçte biri sistol iken üçte ikisi diyastoldür. Kasılma hareketinin zirveye ulaştığı noktada büyük tansiyon da zirveye ulaşır. Diyastol hareketinin maksimum kan basıncını yarattığı noktada ise küçük tansiyon belirlenir. Tansiyonun ölçülmesi sırasında ortaya çıkan uç noktalar böylece belirlenmiş olur. Kalp basıncı yani tansiyon bu iki değer arasında hareket eder, nadiren iki uç noktaya uğrar.

İnceleyen ve Onaylayan : Uzman Dr. Sema Tutar Pişkinsüt

Yüksek Tansiyon (Hipertansiyon) Tedavisi Hakkında

Kan basıncını etkileyen faktörlerin sağlıklı bir dolaşım sisteminin önüne geçmeye başlaması birçok sendromun, hastalığın ve özel durumun gelişmesine sebebiyet verir. Ortaya çıkan bu hastalık, sendrom ve durumlar oldukça tehlikeli olduklarından dolayı, yüksek veya düşük tansiyonun tedavi edilmesi gerekmektedir. Hipertansiyon ya da hipotansiyon durumunun tedavi edilmesi, iki hastalığı ortaya çıkaran faktörlerin oldukça fazla olmasından dolayı geniş bir skalada incelenir.

Kalpten aort damarları çıkar. Bu damarlar daha bilinen adıyla atardamar olarak ifade edilir ve kalbin pompaladığı kanın çıktığı yerlerdir. İkinci bir damar grubu ise toplardamardır. Kalbe giren kan bu damarlar yardımıyla giriş yapar. Vücudun en uç noktalarına kan ulaştıran damarlara ise kılcal damarlar adı verilir. Tüm damar sistemlerinin sağlıklı halde çalışması, tansiyonu sağlıklı bir aralıkta tutulabilmesi için oldukça önemlidir. Herhangi bir damarda veya damar grubunda meydana gelen sorun beraberinde tansiyon dengesindeki bozulmayı da getirir.

Günümüzde tansiyonu etkileyebilecek faktörlerin oldukça fazla olduğunu söyleyebiliriz. Bu kadar çok faktörün olması, düzenli kontrollerin yüksek veya düşük tansiyonu tespit etmek için elzem olduğunu gösterir. Tansiyon ölçen cihazların evimize kadar girmesi, yüksek veya düşük tansiyonun kolayca tespit edilebilmesini sağlamıştır. Bu tespitler sayesinde hastalığın ortaya çıkarabileceği ciddi sonuçları engellemek mümkündür.

Kan basıncını ölçmenin ideal zamanı ve yeri vardır. Genelde vücut sakin bir halde iken ölçüm yapılmalıdır. Ayrıca ölçümün yapılacağı yerde kol olmalıdır. Kola gelen aort damarı tüm sistemin ortalama basıncının alınabileceği yegane yerdir. Bu bölgedeki damarların sıkıştırılması ve ölçümünün yapılması sayesinde kişinin kan basıncı kolayca anlaşılabilir.

Ölçülen tansiyon değerlerinin üç alanda bulunması söz konusudur. Bunlardan birincisi düşük tansiyon, ikincisi ideal tansiyon ve üçüncüsü de yüksek tansiyondur. İdeal tansiyon zaten olması gereken olduğu için, ölçümlerde çıkması arzu edilen değerdir. Düşük tansiyon da yarattığı sonuçlar bakımından görece tehlikesizdir. Yani ideal tansiyonun çıkmadığı durumlarda bir miktar düşük tansiyonun çıkması da olumlu olarak kabul edilir. Tehlikeli olan yüksek tansiyondur. Yüksek tansiyonun ortaya çıkardığı komplikasyonlar oldukça fazla ve tehlikelidir.

Yapılan ölçüm sonucunda büyük tansiyon değeri 140 ve üzerinde; küçük tansiyonu ise 90 ve üzerinde çıkması kişide yüksek tansiyon olduğunun kanıtıdır. Kesin tanı yapılabilmesi için ölçüm teknikleri ile uzun süreli tansiyon ölçümlerinden yararlanılması gerekir. Ayrıca yüksek tansiyonun iki evresi bulunur. Birinci ve ikinci evre hipertansiyonun yarattığı sonuçlar bakımından ayrım göstermektedir.

Yüksek Tansiyon Nedir

Birçok sebebe bağlı olarak kanın, kan damarlarına gerekenden fazla basınç uygulamasına yüksek tansiyon (hipertansiyon) denir. Yüksek tansiyon hipertansiyon olarak da bilinmektedir. Tansiyon değerinin artmasında birçok neden bulunmakla beraber, tüm sebeplerin nihayetinde yaptığı şey ya damar direncini artırmak ya da sıvı miktarını artırmaktır. İki durumun artması halinde kanın, kan damarlarına uyguladığı basınç artmış olmaktadır.

Kanda meydana gelen anlık basınç artışlarını veya düşüşlerini hipertansiyon veya hipotansiyon olarak değerlendirmek mümkün değildir. Basınç değişimini ortaya çıkaran faktörlerin incelenmesi; basınçtaki değişimin sürekliliğinin kontrol edilmesi gerekir. Teşhis aşamasında bir haftalık veya bir aylık ölçümler istenmesinin temel sebebi de budur. Spor yapılan zamanlarda kan basıncı 140 – 90 değerinin üzerine kolayca çıkabilmektedir. Anlık yükselme kişinin hipertansiyon (yüksek tansiyon) hastası olduğunu göstermez. O sırada hücrelerin daha çok oksijene ihtiyaç duyması kan akışının da hızlanmasını sağlamaktadır.

Yüksek tansiyonun saptanabilmesi için büyük tansiyon değeri, yani tansiyon ölçümlerinde ilk verilen değerin 140 ve üzerinde olması beklenir. 120 ile 140 arasındaki değerlerde kişi hipertansiyon hastası olmasa bile risk grubu içerisinde yer almaktadır. 140 ile 160 arasındaki değer ilk evre hipertansiyonu; 160 ve üzerindeki değer ise ikinci evre yüksek tansiyonu göstermektedir. Yine yüksek tansiyon teşhisi için küçük tansiyon değeri, yani tansiyon ölçümlerinde verilen ikinci değerin 90 ve üzerinde olması beklenir. 90 ile 100 arası değerlerde kişi birinci evre yüksek tansiyon hastası olarak kabul edilir. 100 ve üzerindeki tüm değerlerde ise kişi ikinci evre yüksek tansiyon hastası olarak kabul edilmektedir. Büyük veya küçük tansiyondan hangisinin evresi ve değeri daha yüksekse teşhis aşamasında o değer asıl değer olarak kabul edilir.

Tansiyon değerinin artış trendi içerisinde olması için dolaşım sisteminin elemanlarından bir veya birkaçının bozuk olması, yanlış çalışması veya travmaya maruz kalması gerekir. Herhangi bir sebepten kan basıncının artması halinde ise bozuk olmayan yerlerde de bozulmalar ortaya çıkmaktadır. Tansiyon hastalığının tedavi edilmeden uzun süre yüksek seviyelerde olması halinde ise sadece dolaşım sistemi değil, vücudun tamamı etkilenmektedir.

Kalbin olması gereken hızlı çalışması, kalbin olması gerekenden verimsiz çalışması, damarlarda bölgesel daralmalar olması, damar esnekliğinin azalması, sıvı miktarının fazla olması, tuz seviyesinin fazla olması gibi birçok sebebe bağlı olarak yüksek tansiyon gelişir. İlgili sebepleri ortaya çıkaran durumlar, hastalıklar ve sendromlar bulunmaktadır. Genel olarak üç grup altında yüksek tansiyon hastalarını inceleyebiliriz. Bunlar, primer hipertansiyon, sekonder hipertansiyon ve akut hipertansiyon. Ortaya çıkış nedenlerine göre yapılan bu ayrımda en tehlikeli olan akut gelişen hipertansiyon (yüksek tansiyon) hastalığıdır.. Kişinin tansiyon ölçümü hiç beklemediği bir anda 200’lü değerlerin üzerine çıkıp damar yırtılmalarına, iç kanamaya ve diğer pek çok ölümcül riske sebep olabilir. Bunun dışındaki iki sebep daha uzun sürelerde, tespit edilebilir bir şekilde gelişim gösterir.

Primer hipertansiyon dünyadaki tüm hipertansiyon (yüksek tansiyon) vakalarının yaklaşık olarak yüzde doksanını kapsar. Sebebi belli olmayan tüm hipertansiyon vakaları bu grup altında incelenir. Sözgelimi sigara kullanımına bağlı olarak gelişen bir hipertansiyon vakası primer hipertansiyon olarak kabul edilir ve buna göre tedavi uygulanır. Sebebin sigara olması tahmin edilse de tam olarak kesinleştirilemediğinden dolayı sebebi belirsiz olarak kabul edilmektedir. Primer hipertansiyona aynı zamanda esansiyel hipertansiyon adı da verilmektedir. Genelde çok uzun sürelerde, ileri yaşla birlikte kendini gösterir. Kendini ağır belirtilerle gösterene kadar da çok ufak belirtiler ya verir ya da vermez. Yani oldukça sinsidir. Belirti vermeye başladığında ise verdiği belirtiler ölümcül olabildiğinden dolayı hızlıca müdahale edilmelidir.

Sekonder hipertansiyonda ise hipertansiyonu ortaya çıkaran sebep tam olarak bilinmektedir. Sebebin biliniyor ya da tahmin edilebiliyor oluşu erken teşhis imkanını da artırır. Sekonder hipertansiyonu ortaya çıkaran uyku apnesi, böbrek hastalıkları, hormon bezlerindeki sorunlar, genetik faktörler, ilaç kullanımları, uyuşturucular tespit edildiği anda hipertansiyona yönelik şüphe oluşur ve kişinin tansiyonu kontrol edilir. Aynı şekilde yüksek tansiyon teşhisinin tüm bu belirtilerden erken yapılması halinde faktöre dair testler de hastaya uygulanabilir. Sekonder hipertansiyon, primer hipertansiyona göre daha hızlı gelişim gösterir. Ayrıca kaynağını aldığı hastalığın, sendromun ya da durumun şiddetinin artmasıyla hipertansiyonun da şiddeti artar. Bu açıdan değerlendirildiğinde oldukça tehlikeli olduğunu söylemek mümkümdür.

Yüksek Tansiyonun Sebepleri

Vücudun tamamını kan damarları sarar. Erişilmesi en zor noktalara kılcal damarlar giderken; organlara atardamarlar giriş yapar. Yani dolaşım sisteminin nüfuz etmediği herhangi bir bölge yoktur. Dolaşım sistemiyle etkileşime girmeyen doku parçalarının yaşaması mümkün değildir. Bu etkileşim karşılıklı şekilde gerçekleşir. Yani dolaşım sistemi dokuyu; doku da dolaşım sistemini etkiler. Buradan hareketle dolaşım sisteminin vücudun tamamının etkisi altında kaldığını söylemek mümkündür. Bu etkiden ötürü de yüksek tansiyon başta olmak üzere birçok dolaşım sistemi hastalığının faktörleri oldukça geniş bir skalada incelenmektedir.

Kan basıncını (tansiyon) sürekli olarak düzenleyen sistemler bulunur. Bu sistemlerden bazıları kan basıncını artırmaya çalışırken bazıları da düşürmeye çalışır. Sağlıklı bir vücutta ikisinin dengede bulunarak tansiyonu, kişi için, olabilecek en uygun seviyede tutmaları gerekmektedir. Yüksek tansiyonu ortaya çıkaran faktörler de bu dengeye müdahale edecek şekilde gelişmekte; uzun süreli tansiyon yüksekliğinin ortaya çıkmasına sebep olmaktadır.

Hipertansiyonun primer olması veya sekonder olması, yüksek tansiyon hastalığını ortaya çıkaran durumu ve durumun aranacağı yeri değiştirir. Ayrıca nadiren karşılaşılsa da akut gelişen hipertansiyon durumunda çok yüksek tansiyon değerlerine anlık olarak ulaşılabilir. Akut tansiyonu tetikleyen nedenler oldukça özel olduklarından dolayı bu konu altında sayılmasına gerek yoktur.

Tansiyonu yükselten ve ölçümlerde yüksek gösteren sebeplerin büyük bir kısmı bilinmektedir. Sebebi, yüksek tansiyonun ortaya çıkması için gereken girdilerin bilinmesidir. Sıvı miktarının artmasını sağlayan, damarlarda tortu biriktiren, damarları sertleştiren her türlü durum yüksek tansiyon (hipertansiyon) oluşturan nedenler arasında yer almaktadır. Yüksek tansiyona sebep olan durumun net olarak bilinmesi ile tahmin edilmesi arasında fark bulunur ki bu fark yüksek tansiyonun primer veya sekonder değerlendirilmesini sağlar. Sekonder tansiyonun gelişim sebepleri doğrudan hipertansiyonu ortaya çıkarmak için hareket etmezler. Genelde ikincil sonuç olarak hipertansiyon (yüksek tansiyon) ortaya çıkar. Ortaya çıkan diğer belirtilerle birlikte değerlendirme yapıldığında tansiyon hastalığını ortaya çıkaran faktöre yönelik ayırıcı tanı kolayca yapılabilir. Bir başka şekilde sigara içilmesine bağlı olarak ortaya çıkan hipertansiyon da primer olarak değerlendirilir. Sigaranın hipertansiyon durumuna sebep olduğu bilinmekte lakin tek sebep olup olmadığı kestirilememektedir. Hipertansiyon ile karşılaşılmasına sebep olan durumları şu şekilde sıralayabiliriz:

Sigara kullanımı, solunum sisteminin üzerinde ciddi bir yük oluşturur. Kaliteli oksijene ulaşım imkanının kullanım süresine bağlı olarak yüksek seviyede azalmasına sebep olur. Kana yeterince kaliteli oksijen transfer edilemiyor oluşu da kalbin daha fazla atmasına, yani verimsizleşmesine sebep olur. Uzun süreli sigara kullanımı yüzünden kalp yetmezliği ortaya çıkar ve sonucunda yüksek tansiyon (hipertansiyon) ile karşılaşılır. Ayrıca sigara kullanımı bazı hormonların çalışma düzenini etkilemekte, damar sertleşmesini ortaya çıkarmaktadır. İçerisindeki zehir maddelerden dolayı da damarların içerisinde tortu şekilde birikmelere sebep olarak damar darlaşmalarını ortaya çıkarmaktadır.

Alkol kullanımı tartışmalı bir konu olmakla beraber yapılan istatistiksel çalışmalara göre alkol kullanımına bağlı olarak gelişen diğer sorunlar yüzünden hastaneye başvuranların yüzde altmışında hipertansiyon hastalığına rastlanmaktadır. Alkol alındığında kalp geçici olarak kan basıncını artırır. Günde iki kadehten fazla alkolün sürekli tüketilmesi halinde bu kan basıncı (tansiyon) artırımı da sürekli hale gelir. Tansiyon değerinin artırılması için fazla çalışan kalpte bir zaman sonra kalp yetmezliği ortaya çıkar ve hipertansiyonun temeli atılmış olur. Yetişkin erkeklerde günde iki; kadınlarda ve altmışbeş yaş üstü erkeklerde günde bir kadehten fazla alkol tüketimi hipertansiyon oluşma riskini artırmaktadır.

Obezite vücut fonksiyonlarının tamamını kökten değiştirme potansiyeline sahip, oldukça tehlikeli bir hastalıktır. Vücudun kilosunun aşırı derecede artması dolaşım sistemine binen yükü artırır. Kısa vadede damar esnekliğinin yeteri kadar sağlanamaması, oksijen ihtiyacının sağlanması için sıvı miktarının artırılmasını zorunlu kılar. Sıvı yani kan miktarı arttığında da kalp daha hızlı çalışır ve verimsizlik ortaya çıkar. Uzun vadede ise yağ toplamaya veya damar yağlanmasına bağlı olarak tansiyon değerlerinde artışlar gözlenir. Kilo verilmediği ya da verilemediği durumlarda obeziteye bağlı tansiyon artışıyla karşılaşmak çok büyük olasılıktır. Obezite hastalarının neredeyse tamamında hipertansiyon ile karşılaşılmaktadır.

Şeker hastalığı da hipertansiyon hastalığını ortaya çıkaran en önemli faktörler arasında yer alır. Yapılan istatistiksel çalışmalara göre diyabet hastalarının yaklaşık olarak yüzde altmış beşinde hipertansiyon görülmektedir. Şeker vücudun bazı kritik fonksiyonlarının yönetimi için gerekli olmakla birlikte fazla alındığı takdirde de oldukça zararlıdır. Böbrek fonksiyonlarının bozulması ve kılcal damar hasarlarının büyük bir bölümü şeker alımına bağlı olarak gelişmektedir. Böbrek fonksiyonlarının bozulması vücutta gereğinden fazla kan tutulmasını sağlar. Kan miktarının artması tansiyon değerini artıran faktörlerden birisidir.

Vücudun tamamını dolaşan kanın içerisindeki maddelerin süzülmesinden böbrekler sorumludur. Başta sodyum olmak üzere birçok tehlikeli madde de böbrekler tarafından süzülüp vücuttan atılmaktadır. Bilindiği üzere tuz miktarı ile sıvı miktarı arasında bağlantı bulunmaktadır. Böbrek yetersizliği ile tuz miktarının fazla olması, sıvı miktarının da fazla olmasına sebep olmaktadır. Böbreklerde ortaya çıkan hastalıklar sonucu böbrek fonksiyonlarının bozulması beraberinde vücudun yeterinden fazla suyu ve sodyumu tutmasına sebep olmaktadır. Bu iki durumu ortaya çıkaran hastalıkları polikistik böbrek hastalığı, gloromerüler hastalık, renovasküler hipertansiyon olarak saymak mümkündür. Ayrıca birçok diğer böbrek hastalığı da hipertansiyon nüvelerinin atılmasına yardımcı olmaktadır.

Cushing sendromu da başlıca sekonder hipertansiyon sebepleri arasında yer alır. Hastalık vücudun su yani kan tutma kapasitesini büyük oranda artırır. Buna bağlı olarak da hipertansiyon gelişir.

Tansiyon değerinin bazı özel durumlarda anlık olarak yükseltilmesi gerekebilir. Şah damarı üzerinde bulunan bazı hormonlar yardımıyla yapılabilen bu durum, hastalıklara bağlı olarak sürekli hale gelebilir. Sürekli olarak tansiyon değeri yüksek seviyede olursa da hipertansiyon gelişiminden bahsedilir. Solunum sistemi üzerinde meydana gelen sorunlar da hipertansiyon oluşumunu ortaya çıkarabilmektedir. Başta uyku apnesi olmak üzere ani solunum durmaları, kalp ritminin bozulmasına; dolayısıyla da tansiyon değerinin değişmesine sebep olmaktadır.

Beyin fonksiyonlarının sağlıklı şekilde devam edebilmesi için kafatası basıncı ile tansiyon değeri aynı seviyede olması gerekir. İki basınç arasında fark olması durumunda kan, beynin bazı bölgelerine erişemez. Beyin tümörü ve beyin iltihabı bu basınç farkını oluşturan başlıca sebepler arasında yer almaktadır. İlgili durum ortaya çıktığında yani kafatası içerisindeki basınç arttığında kalp, tansiyon değerini artırarak beynin tüm bölgelerine kan göndermektedir. Bu durum beraberinde hipertansiyonu getirmektedir.

Yüksek Tansiyonun Belirtileri

Hipertansiyon özellikle de primer hipertansiyon belirtiler açısından kısırdır. Yani uzun süreler boyunca belirti vermeden gelişimini sürdürebilir. Primer hipertansiyon vakalarının çok çok büyük bir kısmında da belirtilerin farkına ancak ciddi komplikasyonlar ortaya çıktığında varılmaktadır. Gelişim süresinin oldukça uzun olması, hipertansiyon durumunun ufak belirtilerinin hissedilmesinin önüne geçer. Kişi, hipertansiyon durumunun verdiği belirtilere zaman içerisinde alışır ve şiddetini artırmalarını hissetmez.

Yüksek tansiyon ile birlikte veya yüksek tansiyon sonucu görülen belirtilerin neler olacağı, yüksek tansiyonu ortaya çıkaran sebebin ne olduğuyla alakalıdır. Ayrıca hipertansiyon durumunun evreleri de belirtiler üzerinde belirleyici etmenlerdendir. Kişinin tansiyonu ideal tansiyon seviyesine yakınsa belirtiler sıfırlanmakta; tansiyon yükseldikçe belirti sayısında ve şiddetinde artma gözlenmektedir. Büyük tansiyon için 140 – 160 mmHg; küçük tansiyon için de 90 – 100 mmHg arası birinci evre kabul edilmektedir. Bu evrelerde yüksek tansiyonun verdiği belirtiler büyük oranda kontrol edilebilir durumdadır. Bu değerlerin üzerine çıktığında ise anlık ve sürekli olsun yüksek tansiyonu kontrol etmek güçleşmektedir. Belirtilerin sayısı ve şiddeti artmakta; kişinin hayatı oldukça olumsuz etkilenmektedir.

Diğer iki türden bağımsız olmak üzere akut gelişen hipertansiyon durumunun kendine özel bazı belirtileri görülür. Anlık olarak büyük tansiyon 200 mmHg ve küçük tansiyon 100 mmHg üzerine çıkması akut hipertansiyon belirtisidir. Bu türde damar yarılmaları, organ yetmezlikleri, iç kanama ve beyin kanamasına rastlanabilir. Kontrol altında tutulması oldukça zordur. Anında hastaneye başvurulması gerekir. Uzun süreli gelişim gösteren hipertansiyon türlerinde ise şu belirtiler ile sıkça karşılaşılır:

Baş ağrısı hipertansiyonun kontrol altında olmasına rağmen anlık olarak belirli bir seviyeye kadar yükselmesi durumunda ortaya çıkar. Genelde kafatasının belirli bir bölgesinde yüksek şiddette görülür. Ağrının görüldüğü bölge kanın akış alanı içerisindedir.

Tüm organlara olduğu gibi gözlere de atardamarlar giriş yapar. Göz bölgesindeki hücrelerin oksijen bakımından yeteri kadar beslenebilmesi ideal çalışma seviyesinin yakalanmasını sağlar. Tansiyon değerinin aşırı artmasından dolayı bu bölgelere gelen oksijen akışında sıkıntılar ortaya çıkar ve bulanık görme baş gösterir. Aynı zamanda pul şeklinde siyah lekelerin görüntüde belirmesi de söz konusudur.

Vücudun denge mekanizmasının kurulması iç kulağın görevidir. İç kulağın ideal dengeyi yakalayabilmesi için vücudun oksijen seviyesinin dengeli olması gerekir. Ayrıca kan basıncı (tansiyon) da ideal seviyelere yakın olmalıdır. Tansiyon değerinin ani şekilde yükselmesi sonucu denge bozulmaları ile karşılaşılır. Baş dönmesi ve yönelim bozuklukları ortaya çıkar.

Kanın pompalanması, damar içerisinde dolaşması kalp ve damar sistemi sayesinde olmaktadır. Tansiyon üzerinde meydana gelen yükselme beraberinde kalp ve damar sorunlarının ortaya çıkmasına sebep olmaktadır. Görülebilecek en uç belirtileri kalp krizi, damar yırtılması, damar tıkanmasıdır. Bunun dışında kalp – damar sorunları ile hipertansiyon birbirini destekler niteliktedir. Vücudun tamamını dolaşan damar sisteminde sorunlar ortaya çıkması organ yetmezliklerini ortaya çıkarabilir. Kalp, hipertansiyon (yüksek tansiyon) durumunda sürekli olarak yüksek atım sayısı ile çalışır. Kalbin bu tempoyu sürekli olarak devam ettirmesi yetmezlik sorunlarının ortaya çıkmasına sebep olur.

Hücrelerin oksijen tarafından ne kadar beslendiği, enerji üretim miktarlarını belirler. Enerji üretiminin yüksek olması kişinin dinç olmasını sağlar. Oksijen miktarında hipertansiyona bağlı olarak sorunlar ortaya çıkması, hücrelere yeteri kadar oksijen taşınamamasına sebep olur. Bu sebepten ötürü de yeterli miktarda enerji üretilemez. Yeterli enerjinin üretilememesi sonucunda da halsizlikle karşılaşılır. Özellikle tansiyon değerlerinin çok yükseldiği durumlarda baş ağrısı, baş dönmesine ek olarak halsizlik ve bulantı ile de karşılaşılır.

Yüksek Tansiyon (Hipertansiyon) Tedavi Türleri

Yüksek tansiyonun yani hipertansiyonun tedavi edilmesinde kullanılacak yöntemlerin seçilmesinde hastalığın hangi sebeplere bağlı olarak ortaya çıktığı göz önünde bulundurulur. Ayrıca hastalığın gelişim süreci, ortaya çıkardığı belirtiler ile ilgili belirtilerin hayati fonksiyonlar üzerindeki etki düzeyi de tedavi türünü ve sürecini belirleyen temel unsurlardandır.

Her hastalıkta olduğu gibi yüksek tansiyonda (hipertansiyon) da erken teşhis çok önemlidir. Hipertansiyon birçok hastada en ufak belirti dahi vermeden gelişimini sürdürmekte; bir anda hayati fonksiyonları etkileyecek komplikasyonlar oluşturarak hastanın hayatını tehlikeye sokmaktadır. Bu aşamada yapılan müdahaleler iyi planlanmamış ve tamamen hayatı kurtarmaya yönelik olduğundan dolayı aşırı uçlarda yer alabilmekte, bazı durumlarda ise hastanın hayatını kurtaramamaktadır. Bu gibi önlenebilir risklerin alınmasının önüne geçmek amacıyla erken teşhis kavramına tansiyon hastalıklarında büyük önem verilmelidir.

Hipertansiyon hastalığın tedavisinde üç yöntem kullanılır. Genelde kullanılan, oldukça işlevsel olduğu kanıtlanmış ve günden güne gelişen yöntem ilaç tedavisidir. Kullanım kolaylıkları ile beraber hipertansiyon hastalarında sağladığı özgürlüklerden dolayı sıkça tercih edilir. Hipertansiyon hastalığında İkinci tedavi yöntemi ise cerrahidir. Cerrahi yöntem henüz gelişim göstermekle birlikte alınan veriler ışığında oldukça etkili olduğu söylenmektedir. Üçüncü yöntem ise başlı başına bir tedavi süreci olmaktan çok diğer tedavi yöntemlerini destekleyici; hipertansiyon hastalığının ortaya çıkmadığı durumlarda da riskleri azaltıcı etkidedir. Hayat tarzı değişikliklerini üçüncü ve destekleyici bir yol olarak konumlandırmak mümkündür.

Hipertansiyon hastalığı tek bir çeşitmiş gibi görünse de esasen birçok alt tipten oluşur. Alt tiplerin oluşmasını sağlayan temel unsur da tansiyonu ortaya çıkaran faktörlerin birden fazla olmasıdır. Hastalığı ortaya çıkaran sebebin tam olarak bulunması sayesinde doğru tedavi uygulanabilir. Vücudun sıvı tutma kapasitesine, hormonlara veya damarlara müdahale edilebilir. Sebep bilinmezse yapılacak tedavinin işlevsiz kalması oldukça yüksek ihtimaldir.

Hipertansiyon Hastalığının tedavi süreci boyunca bazı başarım noktaları belirlenir. Tansiyon Hastalarının bu noktalar içerisindeki durumu başarılı kabul edilip, kontrol bu noktada yoğunlaştırılır. Bu başarı noktalarını genel sınırlar içerisinde şöyle ifade etmek mümkündür:

Altmış yaş ve üzerinde olan hastalarda büyük kan basıncının 150 ve altında olması, küçük kan basıncının ise 90 ve altında olması hedeflenmektedir.

Altmış yaş altında olanlarda ise büyük kan basıncının140 ve altında; küçük kan basıncının ise 90 ve altında olması hedeflenir.

Eğer sekonder gelişim gösteren hipertansiyon durumuna sahip on sekiz yaş ve üzeri bir hasta var ise hedefler büyük tansiyon için 140 ve altı; küçük tansiyon için ise 90 ve altıdır. Bu sekonder gelişime sebep olan durumlar kabaca böbrek hastalıkları ile diyabet olarak sıralanabilir.

Eğer hastada yüksek tansiyonu tetikleyen unsurların varlığı var ise tedavi süresince normalden yani idealden daha düşük kan basınçları hedeflenerek denge noktası oluşturulur.

İlgili hedefler hasta özelinde mutlaka değişiklik gösterir. Yaşayış tarzı, cinsiyet, genetik özellikler hedefleri değiştiren unsurlardır. Hedefleri tutturmak için çeşitli ilaçlar denenebilir. Ayrıca cerrahi yöntem de her zaman masadadır. Damar tıkanmasına veya diğer damar sorunlarına bağlı olarak gelişen hipertansiyon mevcut ise cerrahi yöntem birincil tedavi yöntemi olarak seçilmektedir.

Ayrıca sekonder gelişimlerde hastalığı ortaya çıkaran faktörün tedavisi şeklinde de yüksek tansiyon tedavisi uygulanabilir.

İlaç Tedavileri

Hipertansiyon hastalarının ana tedavisi ilaçlar yardımıyla yapılır. Tansiyon hastalıkları için ilaç sektörünün kendini sürekli olarak geliştirmesi sayesinde günümüzde oldukça gelişmiş ve her ihtiyaca cevap verebilen; oldukça az yan etki barındıran ilaçlar bulunmaktadır. İlaç tedavisinin uygulanması aşamasında tansiyon hastalığının sebeplerine dair yapılan teşhislere uygun davranılır. Tansiyon İlaçlarını iki kategoride incelemek mümkündür. Birincil ilaçlar ile ikincil ilaçlar bu kategorileri oluşturur. Eğer ekstrem bir durum yoksa hipertansiyon tedavisinde öncelikli olarak birincil gruptaki ilaçlar denenmektedir. Hangi gruptan olursa olsun hipertansiyon ilaçlarının tamamı ya sıvı miktarını ya da direnç miktarını düşürmeye çabalarlar. Bu işlevlerini kimi zaman hormonlara kimi zaman da böbreklere müdahale ederek yaparlar.

Geçmiş yıllarda kullanılan hipertansiyon ilaçlarının başlıca sıkıntısı böbrek fonksiyonlarına büyük zarar vermeleri idi. Günümüzde ise bu sorun tamamen ortadan kalkmış durumdadır. Tüm hipertansiyon ilaçları böbrek fonksiyonlarını korumakta hatta artırmaktadır.

Birincil gruptaki hipertansiyon ilaçları tedavi sürecinin başlangıcında tercih edilen ilaç grubudur. Hipertansiyonu ve hipertansiyona bağlı komplikasyonları oldukça hızlı şekilde tedavi ederler. Tedavi sürecinde oldukça etkin olan hipertansiyon ilaçları aynı zamanda ulaşılabilir ve ucuzdur. Yani her gelir grubundan insan kolayca tansiyon ilaçlarını elde edebilir. Bu ilaçlara örnek olarak şunları vermek mümkündür:

Tizaid Diüretikler, tansiyon dengesizliğinin başlıca sebebi olan sıvı miktarı ile sodyum seviyesi üzerinde etki ederler. Böbreklerde bu iki durumu düzenleyen hormonların fazlaca salgılanmasını sağlayarak sıvının azalmasını sağlarlar. Aynı zamanda sıvıyla birlikte sodyum seviyesini de azaltarak tansiyon değerlerini düzenlerler.

Kalsiyum Kanal Blokerleri, kan damarlarının üzerindeki kanalları bloklayıp kalsiyumun geçişini kolaylaştırırlar. Kan damarlarının içerisine kalsiyum geçmesi kan damarlarını gevşetir ve bu sayede tansiyon düşer.

ACE inhibitörleri, damarın daralmasına sebep olan anjitotensin II’nin üretimini azaltır hatta durdururlar. İlgili maddenin üretilmemesi damarların genişlemesini sağlar. ACE inhibitörleri aynı zamanda aldosteron üretimi üzerinde de etkili olurlar. Sıvı madde seviyesi düşer, tansiyon azalır. Anjitotensin II blokerleri, ACE inhibitörleri ile aynı işi farklı şekilde yaparlar. Bu ilaçlar anjitotensin II’leri değil; kan damarları üzerinde bu maddelere karşılık veren reseptörleri bloklarlar. Bu sayede kan damarları genişler ve tansiyon azalır.

Hipertansiyonun tedavi edilmesi sürecinde ilk tercih edilen grup birincil ilaçlar olsa da bazı durumlarda bu ilaçların etkisiz kalması söz konusudur. Böyle bir sorunun ortaya çıkması halinde hipertansiyon tedavisi için ikincil ilaçlar kullanılır. Bu ilaçları şu şekilde sıralayabiliriz:

Aldosteron reseptör blokerleri, su ve sodyum tutulmasını ayarlayan maddelere karşılık veren reseptörleri bloke ederek su ve sodyum seviyesinin hızla düşmesini sağlarlar. Bunun karşılığı olarak da tansiyon hızla düşer.

Renin inhibitörleri, renin enziminin üretimini azaltır veya durdururlar. Renin blokesinden dolayı anjiyotensinojenin dönüşümü engellenir. Anjiyotensin I’e dönüşümün engellenmesi sayesinde Anjiyotensin II üretimi de kontrol altına alınır. Bu sayede damarların direnci azalır ve gevşeme sağlanır. Hızlı bir şekilde tansiyon düşer.

Alfa-adrejernik blokerleri, ilgili maddelerin üretimini azaltmak ya da durdurmak sayesinde kan damarlarının daralmasının önüne geçerler. Genişleme sağlanır ve tansiyon düşer.

Merkezi adrejernik inhibitörleri, beynin gönderdiği sempatik sinir sinyallerini engelleyerek kalp atımının belirli bir seviyenin üzerine çıkmasını engellerler. Kan damarlarına giden kan miktarının bu şekilde sınırlandırılması sonrasında da tansiyon kontrol altına alınır.

İlaç tedavisinin mantığını belirleyen unsurlar bunlardır. Ayrıca hastalığın tedavisinde yeni ilaçlar ve yöntemler sürekli olarak denenmektedir. Başarılı olunan konular mevcut ilaçlara entegre edilmek veya yeni ilaç çıkarılmak şeklinde insanlara sunulmaktadır.

Cerrahi Tedavi

İlaç tedavilerinin işe yaramadığı, ilaç tedavilerinin mantığına direnç gösteren hipertansiyon vakaları ile karşılaşılmaktadır. Bunların sayısı oldukça az olmakla birlikte sürekli artan bir eğilimde karşılaşılması, dirençli hipertansiyon hastalarına dair tedavi yöntemlerinin geliştirilmesini sağlamıştır. İlaçla yapılamayan tedavi basit bir cerrahi operasyon yardımıyla kolayca yapılabilmektedir.

Vücudun bazı bölgelerinde kan basıncını kontrol altında tutmak amacıyla reseptörler bulunur. Kan basıncının kontrolsüz olarak aşırı yükseldiği durumlarda bu reseptörler harekete geçerek merkezi sinir sistemini uyarır ve kalbin atış hızını değiştiren beyin sinyallerinin gelmesini sağlarlar. Şah damarının üzerindeki bir bölge de bu reseptörlerin fazlaca bulunduğu bir alandır.

Genelde kalp ritmini düzenlemek amacıyla kullanılan ufak bir düzeneğin, basit bir cerrahi operasyon ile bu bölgeye yerleştirilmesiyle de tansiyon değerinin sürekli olarak düşük kalması sağlanabilmektedir. Uyarıcı, kablolar ve pilden oluşan bir sistem şah damarından başlayıp kalbe uzanan bir eksende yerleştirilmektedir. Tansiyon değerinin yükseldiği durumlarda bataryadan kuvvetini alan uyarıcı reseptörleri harekete geçirmekte ve tansiyon düşürülmektedir. Tedavinin başarı oranları oldukça yüksek olmakla birlikte her hasta bu tedavi için uygun değildir.

Bitkisel Tedaviler

Hipertansiyon durumunun tek başına bitkisel bir yöntem ile tedavi edilmesi ya da önlenmesi mümkün değildir. Bitkisel tedaviler henüz birinci aşamaya gelmemiş ancak risk oluşturan yüksek tansiyon vakalarında belirtileri geciktirmek ve hafifletmek; ilaç tedavisi uygulanan hastalarda da tedaviye yardımcı olup hastayı rahatlatmak amacıyla kullanılabilir.

Genel olarak vücudun sodyum seviyesini azaltan, böbrek fonksiyonlarının çalışmasını kolaylaştıran, vücudu toksinlerden temizleyen besinler bol bol tüketilebilir. Ayrıca bu bitkilere dair kürler hazırlanarak planlı bir şekilde tüketim gerçekleştirilebilir. Ginseng, ceviz, alıç, çoban çökerten bunlara örnek olarak verilebilir.

Yüksek Tansiyon (Hipertansiyon) Tedavi Öncesi

Hipertansiyonun tedavisi kadar tedavi öncesinde süreç de önemlidir. Tedavi öncesinde hastalığa dair belirtilerin net olarak saptanması, gizli kalabilecek ufak belirtilerin bulunması gerekir. Bu sayede hipertansiyonu ortaya çıkaran sebebin tam olarak bulunması mümkün hale gelir. Genelde fiziki muayene aşamasını takiben uygulanan laboratuvar testleri sayesinde hastalığın nedenini tam olarak bulmak mümkün olsa da bazı durumlarda sebep gizli kalabilir. Sigara kullanımı gibi primer hipertansiyon sebeplerinde ise sebep tahminen bulunur ancak tedavi tam olarak uygulanır.

Hastalığın tedavi öncesindeki sürecinde sekonder hipertansiyona sebep olan durumların bulunması oldukça önemlidir. Bu faktörlerin tedavisinin yapılmaması halinde hipertansiyon da büyük bir hızla gelişim göstermektedir. Ayrıca doğru tedavinin uygulanabilmesi için de hastalığın altında yatan ana faktörün bulunması önem kazanmaktadır.

Fiziki Muayene ve Sözlü Mülakat

Başta primer hipertansiyon olmak üzere, hipertansiyon belirti vermeyen ya da çok az veren hastalıklar sınıfına girer. Dikkatli olunmadığı takdirde hipertansiyona dair ufak belirtilerin de kaçırılması mümkündür. Hastanın bir şekilde ilgili belirtileri yakalamasından sonra doktora ilgili şikayetlerle başvurması gerekir. Başvurma işleminden sonra ilk yapılacak şey hasta ile sözlü mülakat gerçekleştirmektir. Sözlü mülakat aşamasında hastanın şikayetleri dinlenir. Mevcut olan şüphelere yönelik sorular sorulur, hastanın tıbbi öyküsü alınır. Eğer yetmezse hastanın ailesine yönelik tıbbi öykü de alınabilir.

Sözlü mülakatın tamamlanmasından sonra hipertansiyonun vücut üzerinde bırakmış olabileceği izlere yönelik fiziki kontroller yapılır ve şüpheler netleştirilir. Eğer gerekiyorsa hasta laboratuvar testlerine yönlendirilerek kan basıncı ve kalp fonksiyonları takip edilir. Detaylı kalp – damar incelemelerinden önce böbrek fonksiyonlarını ölçmek, kan değerlerini anlamak amacıyla kan ve idrar testleri yapılabilir. Bu aşamada en önemli unsur kandaki sodyum miktarıdır. Sodyum miktarının fazla olması hipertansiyon açısından oldukça tehlikelidir.

Elektrokardiyografi (EKG)

Hastanın kalp fonksiyonlarının tespiti amacıyla başvurulan testlerin başında EKG gelmektedir. Hastanın göğüs bölgesine bağlanan elektrotlar yardımıyla kalbin atım hızı, elektriksel faaliyetleri ve diğer fonksiyonlarına dair detaylı bilgiler elde edilir. Bu bilgilerin çeşitli efor seviyeleri için ölçümü söz konusu olabilmektedir. Bu sayede kalbin yoğun baskı altında ve dinlenme pozisyonlarındaki performansı anlaşılabilmektedir. Kalp fonksiyonlarının, kan basıncını belirlemek üzerindeki büyük etkisi düşünüldüğünde, hipertansiyon hastalığının tespiti için kalp fonksiyonlarının detaylı incelenmesi oldukça önemlidir.

Ekokardiyografi

Herhangi bir elektrot bağlantısı ve elektriksel uyarı olmadan kalp fonksiyonlarını anlamada kullanılan yöntemdir. Bu yöntemde kalbin şekline, kalp kapakçıklarına, atardamar ve toplardamar pozisyonlarına rahatça bakılabilir. Tüm bunların yanında kan akışına dair emareler de kolayca elde edilebilir. Özellikle kalpteki şekil bozukluklarına ve eksikliğe bağlı olarak gelişen hipertansiyonun saptanmasında kullanılan bir yöntemdir.

Kan Basıncının Sürekli Takibi

Bir hastada hipotansiyon veya hipertansiyon olduğunun kesin tanısı için birçok yöntem kullanılsa da vaka sayısının inanılmaz yükseldiği günümüzde en ucuz yöntem bir haftalık veya bir aylık süre boyunca yapılan düzenli tansiyon kontrolüdür. Hastanın tansiyon rahatsızlığına dair şikayetlerle başvurmasından sonra eğer acil bir durum yoksa hastanın kan basıncı, tansiyon cihazı ile günde iki kez ölçülerek bir hafta veya bir ay boyunca kayıt altına alınır. Bu ölçümü elektronik olarak farklı efor koşulları için yapan aletler de bulunmaktadır. Bu kayıtların sonucunda yapılan değerlendirme sonucunda kişinin tansiyon seviyesinin sürekli olarak 140’ın üzerinde seyrettiği görülürse kişiye yüksek tansiyon tanısı konmaktadır.

Yüksek Tansiyon (Hipertansiyon) Tedavi Sonrası

Yüksek tansiyon ilaçla tedavi ediliyor olması halinde tedavi sonrası diye bir dönem yoktur. Eğer sekonder hipertansiyon var ise hastalığı ortaya çıkaran sebebin tedavisiyle hipertansiyon da büyük oranda ortadan kaybolmaktadır. Ancak primer gelişen bir hipertansiyon durumunda ilaçlı tedavi ömür boyu sürebilmektedir.

Yüksek tansiyon hastalığının cerrahi veya ilaçlı tedavisine başlanmasından sonra hipertansiyon belirtilerini tetikleyebilecek her türlü durumdan uzak durulması oldukça önemlidir. Ayrıca tansiyon seviyesinin kontrol altına alınabilmesi amacıyla bazı şeylerin yapılması faydalı olacaktır. Hayat tarzında değişiklikler yapılması, alkol ve sigaranın bırakılması ile stresten kurtulmak bunlara tansiyonu dengede tutmak için örnek olarak verilebilir. Ayrıca kişinin hayatına göre değişen bazı ufak değişiklikler sayesinde hipertansiyon hastalığının yıkıcı ve ölümcül etkisinden büyük oranda kurtulmak mümkündür.

Hayat Tarzı Değişikliklerinin Yapılması

Tansiyonun sürekli olarak yüksek seyretmesini veya yüksek değerlere doğru dalgalanmasını tetikleyen birçok faktör bulunur. Bu faktörleri hayat tarzı şeklinde destekleyenler de yüksek tansiyon sebepleri arasındadır. Örnek olarak obezite yüksek tansiyonu ortaya çıkaran, tespit edilmiş faktörlerdendir. Obeziteye sebep olan unsurlar da hipertansiyon riskinin ortaya çıkmasını sağlamaktadır.

Hipertansiyon tedavisi ve sonrasında:

Beslenme alışkanlıkları değiştirilmelidir. Sodyum yani tuz tüketiminin tamamen kesilmesi oldukça faydalı olacaktır. Vücudun tuza olan ihtiyacının tüketilen diğer besinler yardımıyla doğal bir şekilde karşılanması gerekmektedir.

Spor egzersizlerine başlanması metabolizmanın düzenlenmesi, böbrek fonksiyonlarının düzenlenmesi, kalp ritminin düzene sokulması ve eğer varsa fazla kilolardan kurtulmak için oldukça etkili bir yoldur. Aynı zamanda sağladığı psikolojik avantajlarla da bu yararlı hâl pekişmektedir.

Uyku düzeninin kurulması, hormon faaliyetlerinin düzene oturtulması açısından oldukça faydalı olacaktır. Uykuda salgılanan bazı hormonların kimyasal sisteme entegre olmasıyla metabolizma, damar sağlığı, kalp sağlığı ve diğer birçok fonksiyon düzene girecektir. Genelde gece vakti sekiz saat kadar uyunması, hipertansiyon riskini azaltmaktadır.

Alkol ve Sigara Kullanımının Bırakılması

Sigara vücuda en çok zarar veren maddeler arasındadır. Tütün ve tütün ürünlerinin yarattığı solunum sorunları ilerleyerek kalp sorunlarının ortaya çıkmasına sebep olmaktadır. Oksijen alım sisteminde meydana gelen sıkıntıdan dolayı hücreler yeteri kadar beslenememekte ve kalp bu eksikliği gidermek için daha fazla çalışmaktadır. Kalpteki bu çalışma fazlalığı da beraberinde yüksek tansiyon hastalığını getirmektedir. Ayrıca damar tıkanmalarının ve kalp hastalıklarının başlıca sebebi olan sigara buradan da yüksek tansiyon riskinin artmasını sağlamaktadır. Sigaranın bırakılması tansiyon tedavisi açısından oldukça faydalı olacaktır. Alkol sigara kadar olmasa da vücut için zararlıdır. Alkolün vücuda girmesinden itibaren kalp kan basıncını artırır. Kan basıncı artışları geçici olsa da alkol tüketiminin sürekli olması halinde kalıcı hale gelebilir. Tamamen bırakamayan kişilerin de günde bir kadeh ile sınırlandırması, hipertansiyon riskinin ortadan kaldırılması açısından oldukça önemlidir.

Stres Unsurlarından Uzak Durulması

İş hayatı, şehir yaşamı, ikili ilişkilerde ve sosyal ilişkilerde meydana gelen sorunlar kişinin psikolojik sağlığının bozulmasına sebep olur. Psikolojinin beden sağlığı üzerinde ciddi etkisi vardır. Özellikle kalp atım hızı ile sindirim sistemi psikolojik duruma göbekten bağlıdır. Bu iki sistemdeki sıkıntı beraberinde yüksek tansiyonu (hipertansiyon) getirmektedir. Böyle bir sorunun ortaya çıkmaması için gerek iş hayatında gerekse de yaşanılan yer ve çevrede düzenlemeler yapmak; depresyonu ve stresi doğuran her türlü durumdan uzak durmak gerekmektedir.

Sık Sorulan Sorular

Hipertansiyon (yüksek tansiyon) oldukça tehlikeli bir hastalık olmasına rağmen tedavisi basittir. Doğru ilaçların bulunması, tedavi sonrasındaki sürece dikkat edilmesi durumunda kaliteli bir hayat geçirilebilir. Hastalığın ortaya çıkmasına sebep olan faktörler oldukça fazladır. Risk gruplarının da fazla olması kişilerin kafasında soru işaretleri oluşmasına sebep olabilir. Bu soruların spesifik başlıklar altında cevaplanması faydalı olacaktır.

Yüksek Tansiyonun Ortaya Çıkardığı Komplikasyonlar Nelerdir?

Dolaşım sisteminin yüksek tansiyon yüzünden sorunlu olarak çalışması, dolaşım sisteminin temas ettiği tüm alanlarda sorun çıkmasına sebep olabilir. En basit komplikasyonlar baş dönmesi, baş ağrısı iken çok daha ciddi komplikasyonlar bulunur. Görme kayıpları, organ yetmezlikleri, kalp krizi, felç, damar tıkanıklıkları bu ciddi komplikasyonlara örnek olarak verilebilir.

Yüksek Tansiyonun Risk Faktörleri Nelerdir?

Tansiyon dengesizliğine sebep olan faktörler ile bu faktörlerin oluşturduğu risk grupları da oldukça fazladır. Hatta çoğu sebep tam olarak bilinmemektedir. Genel olarak yaş, kalıtım, cinsiyet, diyabet risk faktörleri arasında yer almaktadır.

Yüksek Tansiyonun Tedavisinde Bitkisel Yöntemler İşe Yarar Mı?

Bitkisel yöntemler kendi başlarına tansiyonu tedavi etmekten oldukça uzaktır. Ancak hastalığa yakalanma riskini azaltırlar. Aynı zamanda tansiyon belirtilerini hafifletebilirler. İlaçlı tedaviyle cerrahi tedaviye yardımcı olarak da ancak doktor tavsiyesi ile kullanılabilirler.

Yüksek Tansiyonun Tedavisinde Kullanılan İlaçlar Tehlikeli Midir?

Geçmiş yıllarda kullanılan tansiyon ilaçları bazı böbrek hastalıklarını ortaya çıkarması söz konusu idi ancak günümüzdeki ilaçlar oldukça güvenlidir. Önemli olan, tansiyon konusunda doğru teşhisin yapılması ve kişi için olabilecek en doğru ilacın seçilmesidir. Bu da büyük bir uzmanlık gerektirmektedir.

Yüksek Tansiyon İçin Hangi Aşamada Doktora Başvurulmalıdır?

Hipertansiyon hastalığına dair hafif belirtilerin tespitiyle beraber doktora başvurulmalıdır. Yüksek tansiyon hastalığına dair belirtiler görülmese bile düzenli olarak kan basıncı ölçtürülmelidir. Kan basıncında yüksek bir grafik trendi var ise doktora başvurulmalıdır.

Yüksek Tansiyon Tehlikeli Bir Hastalık Mıdır?

Hipertansiyon hastalığına halk arasında sessiz ölüm ismi verilmektedir. Hipertansiyon (yüksek tansiyon) ortaya çıkardığı komplikasyonlar ve bu komplikasyonların yarattığı riskler açısından oldukça tehlikeli bir hastalıktır.

Yüksek Tansiyon Tedavisine Hangi Bölüm – Doktor Bakar?

Sağlıklı bir yaşam için kalp kan basıncının belirli değerler içinde olması gerekmektedir. Kan basıncı sürekli olarak bu değerlerin dışında seyrediyorsa ve özellikle de yüksek seyrediyorsa mutlaka doktora başvurulmalı ve tedavi başlanılmalıdır. Yüksek tansiyon yani hipertansiyonla ilgili ilk başvuru dahiliye polikliniğine yapılabileceği gibi kardiyoloji polikliniğine de yapılabilmektedir.

Yüksek Tansiyon Tedavisi Ne Kadar Sürer?

Yüksek tansiyon oldukça ciddi bir metabolizma hastalığıdır. Hastalığın tedavisi hayat tarzı değişiklikleri ve ilaçlarla yapılır. Her iki uygulama da yüksek tansiyonun ortaya çıkardığı belirtileri ortadan kaldırmak ve hayat konforunu artırmak üzerinedir. Yani uygulanan tedavi yöntemleri ile yüksek tansiyonunun tamamen ortadan kalkması söz konusu değildir. Buna bağlı olarak da tedavinin belirli bir süreyi değil, ömrün tamamını kapsadığını söyleyebiliriz. Zaman zaman tedavi yoğunluğunda artışlar ve azalışlar olabilmektedir.

Yüksek Tansiyon Hastaları Tedavi Sürecinde Nasıl Beslenmelidir?

Yüksek tansiyonun kontrol altına alınmasında yapılması gereken ilk şey beslenme alışkanlıklarının düzenlenmesidir. Beslenme doğru yapılırsa çoğu zaman ilaç kullanımı da azaltılabilmekte ve tansiyon kontrol altına alınabilmektedir. En hafif yüksek tansiyon hastası da en ağır yüksek tansiyon hastası da bu önerileri dikkate almalıdır:

  1. Karbonhidrat, yağlar ve protein arasındaki doğal denge protein lehine bozulmalıdır.
  2. Sigara ve alkol tamamen bırakılmalıdır.
  3. Tuz tüketimi tamamen bırakılmalıdır.
  4. Su tüketimi artırılmalıdır.
  5. Deniz ürünlerinin tüketimi artırılmalıdır.
  6. Taze meyve ve sebze tüketimine ağırlık verilmelidir.
  7. Doymuş yağların tüketimi azaltılmalıdır.
  8. Potasyum açısından zengin olan muz gibi gıdalar bolca tüketilmelidir.

    Yüksek Tansiyon Tedavisi Sonrası Ne Kadar Sürede İyileşilir?

    Yüksek tansiyon ilk ortaya çıktığı zamanlarda belirtiler anlık olarak çok şiddetli olabilir. Baş dönmesi, bilinç kaybı ve şiddetli ağrı yüksek tansiyon hastalığının başlıca belirtilerdir. Bu belirtilerin ortadan kalkması için acil bir tedavi uygulanır. Bu tedaviden sonra hastanın iyileşmesi birkaç günü bulabilir. Hastada yüksek tansiyon teşhisinin yapılmasından sonra ise tedavi sürekli hale gelir. Yani kesin bir iyileşme süresinden bahsetmek imkansızdır.

    Yüksek Tansiyonun Ozonla Veya Sülükle Tedavisi Mümkün Müdür?

    Ülkemizin yaklaşık olarak yüzde yirmisi ile otuzu ya yüksek tansiyon hastasıdır ya da yüksek tansiyonun sınırlarında yaşamaktadır. Doğal olarak yüksek tansiyon tedavisine yönelik alternatif yöntemler sıkça denenmektedir ki bunların başında da sülük ve ozon tedavisi gelmektedir.

  9. Sülük tedavisinin yüksek tansiyon hastalığına etkisi bulunur. Ancak bu etki geçicidir ve her hastada aynı seviyede tedavi etkisi göstermez. Tansiyonunun dengelenmesini sağlayan şey kanın çekilmesi değil, sülüklerin salgısıdır. Uzman bir doktorun önerisi olmadan bu tedaviye girişilmemelidir.
  10. Ozon tedavisi seanslarından sonra kan damarları ciddi oranda genişler. Ayrıca damarları tıkayan bazı yapılar da ortadan kalkar. Doğal olarak kan çok daha geniş bir alanda hareket imkanı kazanır. Akış hızı, basınç ile birlikte tansiyon düşer. Ozon tedavisi de tansiyonu tedavi etmede geçici etkiler sunar. Seans araları açıldıkça tansiyon ölçümlerinde değişimler görünüyor.