Sizlere daha iyi bir hizmet sunabilmek için sitemizde çerezlerden faydalanıyoruz. Deneyimlerinizi kişiselleştirmek amacıyla KVKK ve GDPR uyarınca kullanılan çerezler bakımından daha fazla bilgi için Kişisel Verilerin Korunması Kanunu sayfasını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.

Halsizlik

Halsizlik Hakkında
Halsizlik Nedenleri
Halsizlik Belirtileri
Halsizlik Tanı Ve Teşhis Yöntemleri
Halsizlik Risk Faktörleri
Halsizlik Komplikasyonları
Halsizlik Nasıl Önlenir
Sık Sorulan Sorular

Halsizlik kelimesi incelendiğinde kelimenin kökeninde hem fiziksel hem de psikolojik emareler bulunabilir. Halsizlik durumu da kelime anlamından hareketle fiziksel ve psikolojik yorgunluğu ifade etmektedir. İnsanların haya karşı olan meraklarının artması ama hayatı yaşama kapasitelerinin azalmasıyla beraber hem fiziksel hem de psikolojik tabanda ciddi sorunlar ortaya çıkmaya başladı. İş yaşamı, şehir yaşamı ve kendini gerçekleştirememek gibi olgular birleştiğinde bir takım ruhsal sorunların ortaya çıkmasını sağladı. Fiziksel alanda ortaya çıkan yorgunluklar ile bu durum birleştiğinde de halsizliğin genel tanımı ortaya çıkmış oldu.

Günümüzde halsizlik olarak değerlendirebileceğimiz birçok durum bulunur. Bu durumların ya da ruh hallerinin tasnifini yapmak, birbirinden ayırmak oldukça zordur. Bir sabah uyanıldığında hissedilen ufak bir yorgunluk, kırgınlık dahi kolayca halsizlik olarak değerlendirilebilir.

İnceleyen ve Onaylayan : Uzman Dr. Mehmet Karahan

Halsizlik Hakkında

Psikolojik durum sosyal yaşamın belirleyicisi konumundadır. İnsanın psikolojisinin yani ruh halinin stabil olması beraberinde başarılı bir sosyal hayatı da getirir. Sosyal hayat, iş hayatı ve özel yaşam birleştiğinde insanın bir gününü oluşturur. Bu üç alan ruhsal durumla sürekli olarak alışveriş içerisindedir. Yani ruh hali sosyal yaşamı, sosyal yaşam da ruh halini sürekli olarak etkilemektedir. Ruh halinin durumu da fiziksel kapasiteyi etkisini alarak vücudun bir bütün olarak içinde bulunulan durumdan etkilenmesine sebep olmaktadır. İşte ruh halinde meydana gelen düşüşlerden dolayı fiziksel kapasitede düşüş olmasına, kırgınlık ve yorgunluk hissedilmesine; bir işten uzak durmak için bahaneler bulunmasına kısaca halsizlik denir.

Halsizlik psikolojik kaynaklı olabileceği gibi fiziksel kaynaklı da olabilir. Birçok hastalık halsizliğin tanımı içerisine giren durumları oluşturabilmektedir. Ruhsal durum stabil olsa bile bir hastalıktan dolayı yorgunluk, kırgınlık hissedilebilmektedir. Bu sürenin uzaması ruhsal durumdaki stabil duruşu da bozularak halsizliğin daha etkili yaşanmasına sebep olmaktadır.

Halsizlik Nedir

Genel olarak bitkin olma haline, kısa veya uzun süreli yorgun hissetme haline halsizlik adı verilmektedir. Halsizliğin en net ve hissedilebilir belirtisi yorgunluk olduğu için halsizlik ile yorgunluk beraber anılmaktadır. Halsizlik durumunun süresinin uzaması beraberinde sosyal yaşamda büyük sıkıntıları getirir. Halsizliğin nedenleri arasında onlarca şey sayılabilir ancak genel olarak fiziksel halsizlik ve psikolojik halsizlik olarak ikiye ayırmak mümkündür. Psikolojik halsizlik durumunda, en azından başlangıcında fiziksel ağrılar ve acılar yoktur. Fiziksel halsizlik durumunda ise fiziksel acı ve ağrılar en baştan itibaren yoğun şekilde hissedilmektedir. Psikolojik alanda görülen yorgunluğun net belirtisi herhangi bir eylem için harekete geçme süresinin uzaması veya harekete geçmenin olmamasıdır. Yani kişi herhangi bir şekilde, fiziksel kapasitesi müsaade etse dahi yerinden hareket etmeyi istememektedir.

Fiziksel yorgunluk durumu çok daha kolay teşhis edilebilir ve verdiği belirtilerden dolayı kaynağı çabucak belirlenebilir durumdadır. Hareket seviyesinin artmasıyla beraber fiziksel yorgunluğun belirtileri de artar. Kaynağın daha fazla etkilediği bölgelerde ağrı ve acı dayanılmaz boyutlara ulaşabilir.

Hayat konforunu büyük oranda bozar. Her insanın halsizliğe sebep olan durumlara sahip olması olağandır ve halsizliğin belirti olarak bir bireyde iki – üç gün görülebilmesi olağan karşılanır. Herhangi bir müdahaleye gerek duyulmaz ve kişinin kendi kendine motivasyonunu sağlaması beklenir. Sebebine göre değişmekle birlikte genelde bir haftaya kadar görülen halsizlik durumu önemsenmez. Birinci haftadan sonra bir kliniğe başvurmakta fayda vardır. İki haftadan daha uzun süren ve yoğun hissedilen halsizlik durumlarında ise doktora başvurmak mecburidir. Halsizliği ortaya çıkaran sebeplerden birçoğunun oldukça ciddi olması, halsizliğe müdahale edilmesini zorunlu hale getirir.

Halsizlik Nedenleri

Halsizlik durumunu ortaya çıkaran sebepler saymakla bitmez. Genel olarak kliniklere başvuran vakalardan elde edilen istatistiklere göre halsizliği ortaya çıkaran sebepleri sayabiliyoruz. Hücre seviyesinde meydana gelen yorulmadan başlayıp bir bölgenin veya vücudun tamamının etkilendiği durumlar mevcuttur. Bu halsizlik seviyelerini ortaya çıkaran sebepler de oldukça fazladır. Bazen bir faktörün, bir sebebin ortaya çıkardığı ilk belirti halsizlik iken bazen son ortaya çıkardığı belirti halsizliktir. Bazı faktörler halsizliği çok şiddetli şekilde hissettirirken bazıları çok hafif dereceli hissettirmektedir.

Halsizliğin psikolojik kaynaklı olduğu durumlar oldukça fazladır. İş hayatında başarısızlık veya baskı, sosyal yaşamda dışlanma ve asosyallik durumu gibi faktörler doğrudan halsizliğin ortaya çıkmasına sebep olmaktadır. Ayrıca menopoz dönemindeki kadınlarda sık sık halsizlik ile karşılaşılmaktadır. Genel olarak psikolojik durum, hormon dengesi, vitamin ve mineral seviyesi gibi kimyasal faktörler halsizliğin ortaya çıkmasına sebep olan diğer faktörlerdir. Günümüzde birçok sebebin tespiti yapılmıştır ancak hala karanlıkta olan durumlar vardır. Bazı insanlarda, görünürde hiçbir sebep olmamasına rağmen halsizlik gözlenmekte ve gözlenen halsizlik kronik hale gelmektedir. Bu açıdan değerlendirildiğinde halsizliğin nedenlerinin tam olarak sayılabilmesinin mümkün olmadığı anlaşılacaktır. Kronik halsizliği tedavisi için nedenlerin iyi anlaşılması gerekir çünkü tedavi süreci halsizliğin değil, halsizliğe sebep olan faktörün tedavisi şeklinde yürütülmektedir.

Koenzim Q10 Eksikliği

Bilindiği üzere insan vücudunun tamamı hücrelerden oluşur. Herhangi bir organın fonksiyonları da hücrelerin fonksiyonları sayesinde yürütülür. Yani vücudun var olabilmesinin altında yatan faktör hücrelerdir. Hücreler de aynı insanlar gibi çeşitli hormonların, bileşiklerin, moleküllerin ve vitaminlerin kontrolü altındadır. Hücrelerin sağlıklı şekilde yaşayabilmesi için tüm bu girdilere sorunsuz şekilde ulaşabilmesi gerekmektedir. Koenzim Q10, hücrelerin sağlıklı ve beklendiği şekilde yaşlanmasını sağlayan oldukça kritik bir moleküldür. Her hücre içerisinde bu molekülü barındırmaktadır. Hücreye gelen vitamin, mineral ve hormonların başlatacağı kimyasal reaksiyonların süresini belirlemekten yükümlü olan bu molekülün eksik olması durumu da birçok sorunu beraberinde getirir. Eksik olması halinde kimyasal reaksiyonlar kontrolsüz bir şekilde gelişmeye başlar. Normalde enerji üretim sürecinde oldukça stabil olması gereken kimyasal sürecin bozulmasıyla beraber vücudun genel enerjisi de düşer. Ayrıca molekül serbest radikallere karşı hücreyi korumakla da görevli olduğundan dolayı, eksikliği halinde serbest radikallere bağlı sorunlar da başlar. Besinler enerjiye çevrilemez ve hücre saldırı altında kalır. Her iki duruma bağlı olarak da halsizlik gelişir. Halsizlik koenzim Q10 eksikliğinde kronikleşir. Takviye yapılmadığı müddetçe de oldukça şiddetli şekilde görülür.

Uykusuzluk ve Uyku Apnesi

Uyku vücudun dinlenebilmesi ve enerji seviyesini ayarlayabilmesi için gereken stabil durumu sağlar. Gün içerisinde harcanan yüksek miktardaki enerjinin yerine konulabilmesi için uykunun mutlaka kaliteli ve kesintisiz olması gerekir. Derin uyku durumunda vücudun birçok fonksiyonu kendisini uyku moduna alır ve oldukça az enerji harcar. Bu sırada hücre faaliyetleri, beyin faaliyetleri düzenlenir. Gün içerisinde edinilen bilgilerin nöronlara yerleştirilmesi, içselleştirilmesi, öğrenilmesi tamamen derin uyku vakitlerinde yapılır. Ayrıca hormonların dengeye alınabilmesi, dışsal etkilerin azaltılabilmesi için de uyku oldukça gereklidir. Yetişkin bir insanın günde en az yedi saat uyuması beklenir. Çocuklar ise günde dokuz ile on saat arası uyumalıdır. Bu sürelerin tamamlanmaması halinde gün içerisinde enerji yerine konulamadığından dolayı halsizlik hissedilir. Özellikle uykudan kalkıldığında derin bir yorgunluk ile karşılaşılır.

Uykunun süresinin uzun olması kadar kesintisiz olması da önemlidir. Uykuyu bölen her türlü durum derin uykunun da bölünmesine sebep olur. Gözleri kapanan bir insanın asıl enerji tasarrufunun sağlandığı uyku bölümüne geçmesi bir saati bulabilir ve bu süre her uyanıldığında baştan başlar. Yani sürekli bölünen uyku yüzünden hiç derin uykuya girmeden süre tamamlanabilir. Uykunun bu şekilde sürekli bölünmesinin altında yatan sebeplerin başında da uyku apnesi gelmektedir. Uyku apnesi uykunun ortasında nefesin anlık olarak kesilmesini ifade eder. Anlık kesilmeden dolayı kişi derin uykuya bir türlü geçemez, sürekli olarak uyanır. Solunumun durmasıyla beraber en işlevsiz hücreye kadar tüm vücut alarm durumuna geçer. Yani hormon dengesi, vitamin ve mineral seviyesi, organ fonksiyonları, hafıza fonksiyonları da gerçekleştirilemez. Bu açıdan değerlendirildiğinde uyku süresi ve kalitesinin halsizlik üzerinde oldukça büyük etkisinin olduğunu söylemek mümkündür. Uyku ile ilgili problem yaşayanların neredeyse tamamında psikolojik ve fiziksel halsizlik ile karşılaşılmakta; problem çözülmediği sürece de kronik olarak adlandırılmaktadır.

Vitamin ve Mineral Eksiklikleri

Hücrelerin gerektiği gibi çalışabilmeleri için hormonlar kadar vitaminlere ve minerallere de ihtiyaçları vardır. Enerji üretim ve yakım işleminin sağlıklı işleyebilmesi için hormonlar kadar bazı vitaminler de önemlidir. Hormonların dengeli şekilde kullanılabilmesi, enzimlerim kimyasal reaksiyonlara sokulabilmesi tamamen vitaminlerin desteği ile olmaktadır. Bu noktada en önemli vitaminler D vitamini ve B12 vitamini olarak karşımıza çıkmaktadır. Ayrıca birçok mineral de süreçlerin düzenlenmesinde önem teşkil eder.

Bağışıklık sisteminin doğru çalışması ve hücrelerin fonksiyonlarını yerine getirebilmesi noktasında en önemli vitamin B12’dir. Kronik halsizlik durumunda yapılan kan sayımında ilk bakılan ölçü kesinlikle B12’nin varlığı ve seviyesi olmaktadır. B12 eksikliğinin ileri boyutta olması halinde kronik yorgunluk kaçınılmaz olmaktadır.

Obezite

Obezitenin hem fiziksel durum üzerinde hem de psikolojik durum üzerinde yoğun bir etkisi bulunur. Kilo alımı vücudun kaslarının ve dokularının gereğinden fazla yüklenmesine sebep olurken, alınan kilolardan dolayı psikolojik yorgunluk da hissedilir. İki durumun birleşmesiyle beraber obezitenin, kronik halsizlik üzerinde oldukça etkili olduğunu söylemek mümkündür.

Kişinin enerji üretimi ile tüketimi arasındaki yoğun fark beraberinde hareketsizliği ve halsizliği getirmektedir. Kişi gün içinde her ne kadar hareketsiz olup az enerji harcasa da hücreleri yeteri kadar enerji üretmemektedir. Sosyal yaşam içerisinde kilolu olmanın getirdiği yük, obezitenin kontrol dışı kilo alımına sebep olması, birçok faaliyeti engellemesi gibi durumlar da hem psikolojik hem de fiziksel halsizliği oluşturarak kişinin daha da kötü bir hale gelmesine sebep olmaktadır.

Radyoterapi ve Kemoterapi Tedavisi

Kanserli hücrelerin tedavi edilmesinde en sık kullanılan iki yöntem kemoterapi ve radyoterapidir. Çoğu zaman cerrahi müdahale ile veya birbirleri ile kombine edilen bu tedaviler vücudu yoğun bir baskı altına almaktadırlar. Özellikle kemoterapi ilaçlarının içeriğinden dolayı vücudun yoğun bir şekilde yıpranması söz konusu olduğundan dolayı, özellikle kemoterapi seansının gerçekleştiği günlerde ve sonrasında olmak üzere neredeyse tedavinin tamamında genel bir halsizlik durumu ile karşılaşılmaktadır. Bu halsizlik oldukça doğal olmakla birlikte seviyesinin beklenenden fazla olması halinde mutlaka müdahale edilmelidir. Morali yükseltecek faaliyetlerin yapılması ile bu yoğun halsizlik durumundan bir nebze olsun kurtulmak mümkündür.

Radyoterapi uygulamalarından sonra da kanserin varlığı ve tedavinin ağırlığı yüzünden halsizlik ile karşılaşılabilir. Radyoterapide vücuda herhangi bir madde damardan verilmez. Işınların odaklanması yoluyla tedavi yürütüldüğü için tedavinin etkilediği bölge kemoterapiye göre daha küçüktür. Bu sebepten ötürü radyoterapi seansları sonrasında ortaya çıkan halsizlik kemoterapiye göre daha düşük yoğunlukludur. Her iki durumda da halsizlik ile karşılaşılıyor olmasının birinci sebebi tedavi yöntemlerinin vücut üzerinde yarattığı baskı iken ikincil sebep genelde psikolojik yorgunluktur. Kişinin kanser olmasından dolayı motivasyonunun düşük olması beraberinde bu duruma bağlı olarak gelişen halsizliği getirmektedir.

İlaç Kullanımı

Vücudun halsiz olması veya olmaması hücrelerde meydana gelen faaliyetlerin ne denli sağlıklı işleyebildiği ile alakalıdır. Hücrelerde en kaba haliyle tanımlamak gerekirse enerji üretimi ve tüketimi arasında bir denge bulunması gerekir. Bu dengenin sağlanmasında da hormonlar, vitaminler ve mineraller görev alır. Enzimler de sürecin kontrol edilmesinde oldukça önemlidir. Vücudun çeşitli sorunlarını çözmek amacıyla kullanılan ilaçlar, hücrelerdeki süreci kontrol ve koordine eden yapıtaşlarının azalmasını veya artmasını sağlayabilir.

İlaç kullanımına bağlı olarak hormonlar baskılanabilir veya serbest bırakılabilir, vitaminler sentezlenebilir veya tamamen baskılanabilir. Enzimlerin işleyiş tarzında değişmeler gözlenebilir. Genel olarak ise kimyasal süreçlerde bozulma yaşanır. Tüm bu durumlar vücudun enerji seviyesine olumsuz etki yaparlar. Enerjiyi yükselten ilaçlar dahi etkileri geçtiğinde oldukça düşük enerji halinin ortaya çıkmasına sebep olduklarından dolayı halsizliği doğururlar.

Uyku hapları, depresyon ilaçları, tiroid ilaçları, kolesterol hapları, idrar söktürücüler, kabızlık ilaçları ve daha birçok türde ilaç halsizliği ortaya çıkarabilir. İlaçlara bağlı olarak ortaya çıkan halsizlik durumu geçicidir ve ilacın kullanımının kesilmesiyle tamamen ortadan kalkar. Bazı ilaçlar da (özellikle kolesterol ilaçları) beyin fonksiyonları üzerinde olumsuz etki oluşturarak dolaylı yoldan halsizliğin ortaya çıkmasına sebep olabilirler. Hasta ilaçları aldığında beyin faaliyetlerinin yavaşladığını hisseder ve yorgunluk baş gösterir. Bu sürecin netleşmesiyle birlikte de kronik olarak yorgunluk ortaya çıkabilir.

Yetersiz veya Niteliksiz Beslenme

Hücre fonksiyonlarının sorunsuz şekilde yerine gelebilmesi için gereken vitamin ve minerallerin alımı beslenme yoluyla olur. Ayrıca hücreler tarafından enerjiye dönüştürülecek maddeler de beslenme yoluyla vücuda alınır. Sağlıklı bir insanın günde 1500 ile 2000 kalori arasında enerji tüketimi vardır. Bu tüketimi karşılayabilecek besin miktarının öğün öğün ve düzenli şekilde alınması, vücut fonksiyonlarının dengeli olarak yürütülebilmesi açısından oldukça önemlidir.

Günün ilk öğününde gerekli tüm enerjiyi almak o gün hiç yemek yenilmese dahi sorun olmayacağı anlamı taşımaz. Vücudun bu işten görevli hücreleri bir miktar besini enerjiye çevirirken diğerlerini yağa çevirecektir ve vücut kısa vadede enerjisiz kalacaktır. Bu enerjisizlik hali de halsizlik durumunu ortaya çıkararak kişinin oldukça yorgun hissetmesine sebep olacaktır.

Yeterli beslenmek için gereken enerji miktarını gün içerisinde farklı öğünler ile almak yeterlidir. Nitelikli beslenmek ise çok daha kompleks bir süreci ifade eder. Vücut enerji üretirken tek bir maddeden enerjisini sağlayabilir ancak tek bir maddeden tüm mineral ve vitaminleri elde edemez. Farklı mineraller ve farklı mineraller çeşitli besinlerde bulunurken bazılarında bulunmaz. Yani farklı farklı besinlerin bir düzen içerisinde tüketilmesi durumunu da nitelikli beslenme olarak açıklayabiliriz. Et tüketimi, sebze tüketimi, meyve tüketimi tamamen nitelikli beslenmek amacıyla yapılan tüketimlerdir.

Bağışıklık Sisteminin Zayıflaması

Bağışıklık sistemi hücreleri ve doğal olarak vücudu çeşitli bakterilerden, virüslerden ve diğer zararlılardan koruyan yegane sistemdir. Vücut fonksiyonlarının sağlıklı bir şekilde işletilebilmesi için bağışıklık sisteminin sağlıklı olarak çalışması gerekir. Bağışıklık sisteminin zayıflaması halinde serbest radikaller ve diğer zararlılar hücrelere zarar vererek enerji üretiminin aksamasına sebep olurlar.

Bağışıklık sisteminin zayıflamasının birçok sonucu vardır. Bu sonuçlardan ilk hissedilen genelde halsizlik olmaktadır. Bağışıklık sisteminin zayıflamasına bağlı olarak gelişen diğer hastalıklar da halsizliği bir belirti olarak ortaya çıkarmaktadırlar. Yani her halükarda bağışıklık sisteminin zayıflaması halsizlik durumunu ortaya çıkarmaktadır.

Aşırı Kafein Tüketimi

Kafein vücuda alındığında merkezi sinir sistemini uyarır. Normalde uyku sinyalleri gönderen sinir sistemi uyarıldığında uyku kaçar ve kişi uyumaz. Kişinin uyumaması beraberinde yapılmaması gereken bir enerji tüketimini getirdiği için hücreler yoğun olarak enerji üretmeye başlarlar. Kişi uyanık kaldığı süre boyunca bu enerji üretimi ve tüketimi devam eder. Kişi kafein tüketimini bitirdiğinde ise normalde çalışması gerekenden çok daha fazla çalışmış olan hücreler derin bir yorgunluk durumuna düşerler. Yani kısa vadede yüksek enerji hali sağlayan kafein, tüketimi bittiği anda halsizliği ortaya çıkarır. Kafein tüketimine bağlı olarak gerçekleşen yoğun halsizlik halinin tamamen ortadan kalkması üç – dört günü bulabilir. Günümüzde şehir yaşamında karşılaşılan kısa süreli halsizliklerin başlıca sebebi de tam olarak budur. Kafeine bağlı gelişen halsizlikler kısa süreli olduğu için hastaneye gitmeye gerek yoktur. Dikkat edilmesi gereken şey kafein bağımlılığından kurtulmaktır. Sürekli olarak yoğun çalışan hücreler bir süre sonra halsizliği kronik hale getirmekte, kafein tüketimi olsun olmasın yorgunluk hissedilmektedir.

Yetersiz Su Tüketimi

Vücut sıcaklığının korunabilmesi, hücreler tarafından üretilen atıkların vücuttan terleme yoluyla atılabilmesi, hücrelerin doğru şekilde enerji üretebilmesi için yeteri miktarda suya ihtiyaç vardır. Kimyasal sürecin kontrolünden sorumlu olan enzimler ancak yeterli su olduğu zaman sağlıklı çalışabilmektedir. Suyun kaliteli ve yeteri kadar tüketilemediği durumlarda enzimler yavaş yavaş çalışmayı durdurmakta, uzun süreli su tüketiminin olmadığı durumlarda ise hiç çalışmamaktadır.

Hücrelerdeki enerji seviyesinin kontrol edilebilmesi için kişiden kişiye değişmekle birlikte günde en az bir buçuk litre kaliteli su tüketilmelidir. Bu sayede vücut için gereken enerji üretilebilir olacaktır.

Aşırı Alkol Tüketimi

Alkol vücudun neredeyse tüm faaliyetlerini etkisi altına alan oldukça zararlı bir maddedir. Alkolün vücudun genelinde yarattığı etkilerin birçoğu beraberinde halsizliği de getirmektedir. Alkol alındıktan sonra vücudu şu şekilde etkiler:

Kan şekeri seviyesi genelde büyük oranda düşer. Bazı kişilerde alkol alımından sonra kan şekerinin inanılmaz yükseldiği gözlemlenmiştir. Her iki durumda da halsizlik ortaya çıkar. Ayrıca denge bozukluklarının temel sebebi de kan şekerinden meydana gelen düzensizliktir.

Kalp fonksiyonlarını bozar. Bu bozma durumu yüzünden de kan akışında problemler olabilir. Kan akışının sağlıklı şekilde yürütülememesi oksijen alımının azalmasına, oksijen alımının azalması da enerjinin üretilememesine sebep olur. Bu açıdan alkol zincirleme olarak halsizliği ortaya çıkarır.

Alkolün vücut için yararı yoktur. Bu sebepten ötürü alındıktan sonra kana karışmasıyla birlikte vücuttan atılmaya çalışılır. Bu atma işlemini de böbrekler yapar. Yakalanan alkol molekülleri bol sıvı ile karıştırılarak vücuttan atılır. Atılacak alkol miktarının çok olması beraberinde aşırı su atımını da getirdiğinden dolayı vücudun su seviyesi azalır. Su azaldığında da hücreler yeteri kadar enerji üretemez. Alkol zincirleme olarak halsizliği ortaya çıkarmış olur.

Alkole bağlı olarak kan değerlerinde, hormon seviyelerinde de dengesizlikler görülür. Bu iki durum üzerinde meydana gelen her türlü dengesizlik de beraberinde halsizliği getirebilir.

Depresyon

Depresyon oldukça geniş bir sebep – sonuç ilişkisi içerisinde incelenebilecek psikolojik rahatsızlıktır. Depresyonun belirtilerinin başında halsizlik gelir. Depresyonunun ortaya çıkması ve kronik hale gelmesi, görülme süresinin uzaması halinde psikolojik olarak ortaya çıkardığı etkilerin yanında fiziksel yorgunluk da görülmeye başlar.

Depresyona giren kişilerde, depresyonun henüz başlarındayken genelde fikri aşamada sorunlar vardır. Kişi harekete geçmek istemez. Durmanın, hareket etmemenin en yararlı şey olacağı kanaatindedir. Kendini aşırı derecede mutsuz ve yersiz hisseder. Kaygılanır ve odaklanma sorunları yaşar. Tüm bu psikolojik süreç beraberinde uyku sorunlarını getirir. Uyku kalitesinde meydana gelen bozulmalar enerji seviyesini de etkiler. Uyku sorunlarının ortaya çıkmasından sonra depresyon fiziksel belirtileri ortaya çıkarmış olur. Kaslarda ağrı en sık rastlanan belirtilerdendir. Tüm bu fiziksel ve psikolojik sürece de genel olarak depresyonun halsizlik belirtisi diyebiliriz.

Hipoglisemi

Kan şekerinin seviyesi ile hücrelerin enerji üretim faaliyetleri arasında derin bir ilişki bulunmaktadır. Enerjinin yeteri kadar yani dinç hissettirecek kadar üretilebilmesi için kan şekeri seviyesinin de yeterli miktarda olması gerekir. Yeterli miktarda kan şekeri de ancak düzenli ve sağlıklı beslenme ile mümkündür. Şekerin kana karışması ile ilgili bir hastalık yok ise hipoglisemiye yani kandaki şeker miktarının az olmasına bağlı olarak gelişen halsizlik durumu geçicidir.

Hipoglisemiye bağlı halsizlik genelde uykudan uyanıldığında hissedilir. Gece uyurken yeteri kadar beslenilmemişse gece boyunca kandaki şeker miktarı yok denecek kadar azalır. Bunun sonucu olarak da hücreler enerji üretemez ve halsizlik görülür. Uyanıldığında harekete geçememe, yataktan kalkamama, depresif hissetme gibi durumlarla karşılaşılır. Kişi, gün içerisinde şeker tüketimi ile beraber bu halsizlik durumundan kolayca kurtulabilir.

Kansızlık

Hücrelerin yeteri kadar enerji üretebilmeleri, yeteri kadar oksijen alabilmeleri sayesinde mümkündür. Diğer tüm girdiler mükemmel olsa dahi oksijen alınamıyorsa hücrelerde enerji üretimi seviyesi de istenilen düzeye çıkamaz. Vücut ancak minimum konforda yaşayabileceği enerjiyi üretir. Hücrelere oksijen taşıyan yol kandır. Kan içerisindeki kırmızı kan hücreleri solunum yolu ile alınan oksijeni hücrelere taşırlar. Kırmızı kan hücrelerinin oksijeni alabilmesi için de demir barındırmaları gereklidir. Demir oksijen ile bağ kurar ve yolun sonuna kadar ona eşlik eder. Hücreye gelindiğinde oksijeni teslim ederek yoluna devam eder. Özellikle ülkemizde demir eksikliğine bağlı kansızlıkla sıkça karşılaşılmaktadır. Kanda yeteri kadar demirin olmaması kırmızı kan hücrelerinin de yeterli olmamasına sebep olur. Bu sebepten ötürü hücrelere yeteri kadar oksijen sağlanamaz. Sonuçta kansızlığa bağlı olarak enerji üretiminde düşüşler gözlenir. Yani halsizlik, kansızlığa bağlı olarak ortaya çıkmaktadır.

Tiroid Tembelliği

Tiroid bezleri vücudun neredeyse en önemli bezleridir. Soluk borusunun etrafını saran bu bezler sayesinde oldukça kritik hormonlar üretilir. Hormonlar vücudun neredeyse tüm faaliyetlerinde görev aldıkları gibi hücrelerin enerji üretebilmesi için gereken süreçte de yer alırlar. Tiroid bezlerinin ürettiği hormonlardan en önemlileri T3 ve T4 hormonlarıdır. Bu iki hormonun yeteri kadar üretilememesi durumunda enerji de yeteri kadar üretilemez. Yani hormon eksikliğinden kaynaklı bir halsizlik durumu ortaya çıkar. Bu şekilde ortaya çıkan halsizlik durumu diğer birçok belirtiyle beraber uzun süreli olarak gözlenir. Genelde kroniktir ve çözümü ancak tiroid bezlerine yapılan müdahaleler veya ilaç kullanımı ile mümkündür. Halsizliğe eşlik eden en net belirti mide bulantısı ve kusmadır.

Halsizlik Belirtileri

Halsizlik zaten birçok sorunun veya durumun belirtisi olarak ortaya çıkmaktadır. Halsizlikle beraber görülen veya halsizliğin sebep olduğu belirtiler de olmakla birlikte genelde beraber görülen belirtilerden bahsetmek mümkündür. Kısa süreli halsizlik durumlarında herhangi bir belirtinin eşlik ettiği gözlenmez. Yalnızca yorgunluk hali ve isteksizlik durumları mevcuttur. Kronik hale gelen halsizlik durumlarıyla birlikte birçok yan belirti de gelişir ve sorun teşkil etmeye başlar. En basitinden kemik gelişiminin hareketsizliğe bağlı olarak sekteye uğraması, halsizliğe bağlı olarak gelişen belirtiler arasında sayılabilir. İnce düşünüldüğünde kronik halsizliğin oldukça çok belirti ile bağlantısı kolayca çözülebilir.

Vücut Genelinde Görülen Ağrılar

Vücudu oluşturan dokuların ağrıması için o bölgelerin travmaya maruz kalması gerekir. Standart bir ağrı süreci sınırlı bölgeler dahilinde görülür ve oldukça kısa sürelidir. Kas veya kemik dokularında içsel veya dışsal olarak gelişen travmalar bölgedeki dokuların hasar görmesine, hasar gören dokular da ağrı sinyallerinin beyne iletilmesine sebep olur. Kısa süreli halsizlik durumunda karşılaşılan ağrılar da standart ağrılar gibi geçici ve kısa sürelidir.

Kronik halsizlik durumunda ortaya çıkan ağrılar için ise aynı şeyi söylemek mümkün değildir. Bu tip ağrılar yumuşak dokularda, sert dokularda, küçük ve büyük eklem noktalarında ortaya çıkıp uzun süreli olmaktadır.

Ağrıların oluşum yeri, şiddeti ve süresinde halsizliği de ortaya çıkaran faktör önemlidir. Örneğin iltihaplı romatizmalardan kaynaklanan bir halsizlik durumu varsa ağrıların eklem noktalarında yoğunlaştığı görülecektir. Ayrıca şiddeti ve şiddetinin arttığı zamanlarda buna göre şekillenecektir. Eğer ağrı psikolojik kaynaklı ise vücudun tamamına yayılıp daha orta şiddette devam edecektir.

Genel olarak uzayan ve kronikleşen halsizlik durumlarında, halsizliği de oluşturan faktöre göre değişmekle birlikte ağrı mutlaka görülmektedir. Bu durum baş ağrısı gibi oldukça basit olabileceği gibi tüm vücudu saran şiddetli ağrılar şeklinde oldukça sıkıntılı da olabilir.

Kabızlık ve İshal

Sağlıklı bir psikolojinin ve sağlıklı bir fiziğin en net belirtilerinden birisi sindirim sisteminin oldukça düzenli çalışmasıdır. Vücuda vitamin, mineral ve protein alınan; enerjiye çevrilecek maddelerin de alındığı nokta bağırsaklardır. Bağırsakların düzenli çalışması beraberinde sağlıklı bir vücudu da getirmektedir. Bu noktada belirtilmesi gereken şey halsizliği ortaya çıkaran faktörün bağırsak fonksiyonlarındaki bozulma mı olduğu yoksa bozulmanın halsizliği mi ortaya çıkardığıdır. Her iki durum paralel olarak gözlenmektedir. Yani birindeki bozulma veya ortaya çıkış diğerini de etkilemektedir.

Halsizliğin ortaya çıkmasıyla beraber iştahsızlık baş gösterir. Tüketilen besinlerden sonra kusma isteği gelişir. Ayrıca halihazırda tüketilmiş olan besinlerin sindirim şekli ve süresi de değişir. Normalde günde bir kez yapılan dışkılamanın sayısı artabilir veya azalabilir. Ayrıca katı dışkının formunda da değişiklikler görülür. Genelde ishal olmakla birlikte bazen kabızlıkla da karşılaşılabilir.

Motivasyon, Koordinasyon ve Konsantrasyon Eksikliği

Halsizliği, yorgunluk olarak açıklamak mümkündür. Bu yorgunluk, yorgunluğu ortaya çıkaran faktöre göre farklı belirtileri de beraberinde getirebilir. Ayrıca yorgunluğun süresi ile insan hayatı üzerindeki etkileri arasında da bağlantı kurmak mümkündür. Kan şekeri eksikliğine bağlı olarak uykudan uyanıldığında gözlenen halsizliğin dikkat, motivasyon ve koordinasyon üzerinde pek bir etkisi bulunmamaktadır. Psikolojik kaynaklı ortaya çıkan halsizlik ise beraberinde mutlaka dikkatsizliği getirmektedir. Kişi yorgun olmasının yanında bir şeylere odaklanmaktan da kaçınmaktadır. Esasen bu bilinçli değil, tamamen bilinçsiz bir kaçınmadır. Çok zevk aldığı, sosyal hissettiği şeyleri yapmaktan bile uzak durma, dikkat etmeme halidir.

Uzun süreli halsizlik durumunda motivasyonda, koordinasyonda ve konsantrasyonda mutlaka düşüş gözlenir. Kişi sosyal yaşamından uzaklaştığı için koordinasyon özelliğini tamamen kaybedebilir. Aynı şekilde uzun süreli bir halsizlik durumu olduğu için hiç çıkamayacağını düşünüp motivasyonunu kaybedebilir. Eğer iş hayatında aktif ise bu alandaki motivasyonunu da kaybedebilir.

Sonuç olarak kronik halsizliğin, fiziksel veya psikolojik kaynaklı olması fark etmeksizin en çok karşılaşılan belirtilerinden biri dikkatsizlik halidir.

Kronik Yorgunluk

Halsizlik hem fiziksel hem de psikolojik bir düşüşü ifade etmektedir. Bazen sadece psikolojik alanda düşük görülebileceği gibi bazen de sadece fiziksel alanda düşük gözlenebilir. Sadece fiziksel bir halsizlik söz konusu ise beraberinde görülen en net belirti yorgunluk olmaktadır. Bunun sebebi, fiziksel halsizliğe yol açan tüm durumların vücudun aşırı yorulmasına sebep olması gösterilebilir. Bu durumda vücudun enerji üretme kapasitesinde herhangi bir azalma gözlenmez. Tam tersine standart miktarda enerji üretiliyor olmasına rağmen tüketim miktarı fazla, tüketim süresi kısadır. Yani kısa sürede fazla enerji tüketilmesinden kaynaklı olarak halsizlik vardır. Eğer uyku problemleri kaynaklı bir halsizlik varsa yine yorgunluk gözlemlenmektedir. Yani halsizlik ile yorgunluğu ayırmak oldukça zor olmakla birlikte fiziksel halsizlik durumunda yorgunluk ile daha sık karşılaşılmaktadır.

Sürekli Sinirlilik Hali

Halsizlik durumu beraberinde karar verme yetilerinde de düşüş getirir. Aynı şekilde psikolojik kaynaklı halsizlik durumunda davranışlarda da değişmeler gözlenir. Kişi, halsizlik dolayısı ile konforsuz bir hayat sürmekteyken kendini sinirli hisseder. Bu sinirlilik hali doğrudan bir kişiye veya bir olaya değil, kendisinedir. Halsizliğinden kaynaklı olarak konforsuz yaşıyor olması sinirlilik halinin ortaya çıkmasını sağlar.

Kısa süreli halsizlik durumunda sinirlilik halinden ziyade çok daha uysal bir kişilik ile karşılaşmak mümkün iken kronik hale gelmiş uzun süreli halsizlik durumlarında bunun tam tersi bir kişilik ile karşılaşılır. Sosyal yaşamdan soyutlanmış olmak, yanlış kararlar vermek, motivasyonunun düşüklüğü gibi onlarca sebep birleşerek kişiyi ilgili ruh haline sokar. Sinirli bir kişilik, sinirli bir kişi olmasına sebep olan faktörlerin daha da şiddetlenmesini sağlar. Yani belirli bir süreç sonunda kar topu misali bir büyüme gözlenir sinirlilik halinde.

Halsizlik Tanı ve Teşhis Yöntemleri

Halsizlik, halsizliği ortaya çıkaran faktörün tespit edilebildiği oranda kesin tanısını konulabilecek bir durumdur. Yani, halsizliği ortaya çıkaran faktörlerin düşünülerek tanı sürecinin işletilmesi gerekir. Genel olarak kişinin ruh halinde düşüşler gözlense de bu uzun süreli olmadığı sürece halsizliğe net tanı koyabilmek mümkün değildir. Bu noktada yapılması gereken şey tanı aşamasının psikiyatri kliniği tarafından gerçekleştirilmesidir. Duruma göre, psikiyatri kliniğinin karar vermesini kolaylaştıracak laboratuvar testlerine de başvurulabilir. Günümüzde halsizliğin psikolojik kaynaklı olması durumunda tanı, teşhis ve tedavi psikiyatri kliniklerinde yapılmaktadır. Halsizliği ortaya çıkaran durumlardan birinin depresyon olması, depresyonun halsizlikle beraber görülmesi ilgili kliniğin psikiyatri olmasını sağlamıştır.

Fiziksel kaynaklı görülen, hastalıklara ve aşırı yorulmaya; uykusuzluğa ve uyku apnesine bağlı olarak gelişen halsizliklerde ise dahiliye kliniği üzerinden tanı, teşhis ve tedavi yürütülmektedir. İlerlemiş halsizlik vakalarında süreç multidisipliner olarak yürütülmekte ve gerektiği durumlarda psikiyatri kliniğinden destek alınmaktadır. Genel olarak halsizlik durumunun tespiti için fiziki muayene, psikolojik değerlendirme ve gerekiyorsa laboratuvar testleri aşaması vardır. Bu aşamalardan hangisinin uygulanacağı tamamen doktor inisiyatifinde gelişmektedir.

Fiziki Muayeneler ve Psikolojik Değerlendirme

Hastanın hayat kalitesindeki düşüşü, fiziksel enerjisinin olmayışını, karar verememesini fark etmesi sonrasında doktora başvurması gerekir. İki – üç günlük halsizlik durumlarında doktora başvurulmasına gerek yoktur. Bu üç günlük süre normal olarak kabul edilmektedir. Bir haftayı aşan her türlü halsizlik durumunda doktora başvurulması gerekmektedir. Doktora başvurulduktan sonra ilgili şikayetler mülakat şeklinde alınır. Sonrasında halsizlik durumunun varlığından şüphelenilir ve psikolojik muayene uygulanır. Kişinin depresyonda olup olmadığı tespit edilir. Sonrasında halsizlik durumunun saptaması yapılır. Bu aşamada asıl yapılan, halsizliğe neyin sebep olduğunun tespit edilmesidir. Eğer ilk bakışta kişinin psikolojik durumundan kaynaklı net bir sorun yoksa laboratuvar testlerine geçilerek halsizliği ortaya çıkaran hastalık veya durum tespit edilmeye çalışılır.

Laboratuvar Testleri

Halsizliği ortaya çıkaran hastalık ve durumlar oldukça fazladır. Hepsinin tek tek ölçümlenmesi mümkün olmadığından dolayı ilk başta standart testler uygulanır. Halsizliğin başlıca sebeplerini kan değerlerinde görmek mümkündür. Bu aşamada kan testlerine ek olarak idrar testleri de yapılabilir. İki ölçümde de sonuç alınamazsa görüntüleme tekniklerinden, hormon testlerinden yararlanılır. Laboratuvar testleri aşaması şüphelenilen durumların tek tek elenmesi şeklinde devam eder ve sonuç alınıncaya kadar testler uygulanır.

Halsizlik Risk Faktörleri

Halsizlik halini ortaya çıkaran birçok faktör bulunur. Bu faktörlerin varlığı durumu doğrudan doğruya halsizliğin ortaya çıkacağı anlamı taşımaz ancak belirli miktarda bir risk barındırır. Bu riskin artırılması veya azaltılması tamamen kişinin kendi elinde olmakla birlikte bazı durumlarda kontrol edilmesi oldukça zor bir hal alabilir. Elden geldiğince risk faktörlerine dair önlemlerin alınması, hayat konforunu fazlaca düşürebilecek halsizliğe karşı da önlem alınabilmesini sağlar. Halsizliği ortaya çıkaran genetik bir durum bulunmaz. Risk faktörleri arasında genetik olarak yatkınlığa dayalı gelişenler bulunabilir.

Kansızlık

Ülkemizde en sık görülen kansızlık çeşidi demir eksikliğine bağlı olarak gelişen kansızlıktır. Bu tip kansızlığın sonucu olarak kandaki demir oranı düşmektedir. Kırmızı kan hücreleri dokulara ve hücrelere oksijen taşımak için kırmızı kan hücrelerini kullanırlar. Kırmızı kan hücreleri oksijeni taşımak için demire ihtiyaç duyarlar. Demirin istenilenden ve ihtiyaçtan az olması durumunda da hücrelere, dokulara yeteri kadar oksijen taşınamaz. Oksijen taşınamamasının birçok problem çıkarması söz konusudur. Hücrelerde meydana gelen sorunların başında da halsizlik gelir. Yeteri kadar oksijen taşınamayan hücre yeteri kadar enerji üretemez ve halsizlik durumu ortaya çıkar.

Tiroid Hastalıkları

Tiroid hormonları vücudun neredeyse tüm fonksiyonları üzerinde söz sahibi olan oldukça özel yapılardır. Özellikle T3 ve T4 formları olmak üzere tiroid bezleri tarafından salgılanan tüm hormonlar vücudun enerji düzeyi üzerinde söz sahibidir. Tiroid bezinin hormon salgılama faaliyetinde sorunlar olması tiroid hastalıklarını ortaya çıkarır. Tiroid hastalıklarının olmasının net sonucu halsizlik değildir. Halsizliğin ortaya çıkma ihtimali yükselir. Özellikle adrenalin ve dopamin kaynaklı sorunlardan dolayı halsizlikle karşılaşılabilir. Ayrıca protein yakımı sürecinde de bu hormonların yeri büyüktür. Genel olarak tiroid hastalıklarının halsizliği ortaya çıkarma yüksektir ama kesin değildir.

İdrar Yolları Enfeksiyonu

Böbrekler, idrar kanalları ve mesanede meydana gelen; bağışıklık sisteminin zayıflamasına bağlı olarak gelişen enfeksiyonlar vücudun genel olarak sorun yaşamasına sebep olur. Kan değerleri üzerinde değişmelere sebep olan bu enfeksiyonlar yüzünden hücrelerin fonksiyonları da bozulur. Ayrıca D vitamini gibi hücreler için oldukça önemli olan bir vitaminin böbrekler tarafından yeteri kadar sentezlenememesi durumu da idrar yolları enfeksiyonu yüzündendir. Tüm bu enfeksiyon – hastalık durumudan dolayı halsizlik ortaya çıkabilir. Enfeksiyonla savaşılırken harcanan enerji de hücrelere ekstra olarak mesai harcattığından dolayı enfeksiyon hastalıkları sonrası kısa – orta süreli halsizlik ile çok büyük oranda karşılaşılmaktadır.

Böbrek Hastalıkları

Aynı idrar yolları enfeksiyonlarında olduğu gibi böbrek hastalıklarında da D vitamini sentezi ve kan değerleri yüzünden halsizlik ortaya çıkabilmektedir. Böbrek hastalıklarının halsizlik ortaya çıkarma riski, idrar yolları enfeksiyonunun halsizlik ortaya çıkarma riskinden daha düşük olsa da genel manada değerlendirildiğinde yüksektir. Böbreklerden salgılanan hormonların enerji üretimi üzerindeki etkileri, böbrek hastalıklarını hormon seviyesine olan müdahalesinden dolayı olumsuz olmaktadır.

Karaciğer Hastalıkları

Kanın pıhtılaşmasından, bildiğimiz bir forma bürünmesinden sorumlu olan bölge karaciğerdir. Karaciğer birçok fonksiyonu yardımıyla kan değerlerinin değişmesini de sağlar. Vücudun enerji tüketim seviyesine önemli olumsuz katkıları olan enfeksiyonlara karşı bağışıklık karaciğerde kazanıldığından dolayı, karaciğer hastalıklarının varlığı enfeksiyon gelişim riskini yükseltir. Dolaylı olarak da karaciğer hastalıklarının halsizliğe sebep olduğunu söylemek mümkündür.

Vücutta fazla bulunması halinde olumsuz etkiler oluşturan, kılcal damarları tıkayan şekerin formunun değiştirilerek saklanmasından da karaciğer sorumludur. Ayrıca enerji üretiminde kullanılan yağların taşınmasından da karaciğer sorumludur. Tüm bu özellikleri bağlamında karaciğer hastalıklarının varlığı halinde ilgili fonksiyonların bozulacağı, sekteye uğrayabileceği ya da tamamen durabileceği tahmin edilebilir. İlgili fonksiyonlarda meydana gelen bu çeşit sapmalar da vücudun enerji dengesini bozarak halsizliği ortaya çıkarabilir.

Kalp Hastalıkları

Kalp fonksiyonları ile kanın akışı arasında net bir bağlantı bulunur. Kalp fonksiyonları istenildiği gibi çalışmazsa kan da yeteri kadar pompalanamaz. Hücrelerin enerji üretebilmesi için yeteri kadar suya, besine ve oksijene ihtiyacı vardır. Tüm bunların sağlanabilmesi de kanın yeterli düzeyde ulaşması ile mümkündür. Kan akışında kalp hastalıkları kaynaklı sorun ortaya çıkması durumunda doğrudan halsizlik gelişmese de sorunun sürekli hale gelmesiyle beraber halsizlik de ortaya çıkabilecektir. Sorunun daha da uzun sürmesi halinde ise kronik halsizlik ile karşılaşılacaktır.

Kanser

Kanser geliştiği bölgeye göre vücuda çeşitli zararlar vermektedir. Hücre yapılarındaki bozulmalardan dolayı meydana gelen kontrolsüz çoğalma beraberinde fazladan enerji tüketimini getirmekte; çoğu zamanda doğrudan fonksiyon engellemeleri sonucu enerji üretilmemektedir. Kanserin herhangi bir türünün varlığı aynı zamanda psikolojik bir baskı unsuru da oluşturmaktadır. Kanser doğrudan halsizliği ortaya çıkarmasa da yarattığı fiziksel ve psikolojik şok yüzünden zaman içerisinde halsizliğe veya benzeri durumlara sebep olabilmektedir.

Fibromiyalji, Lupus ve Romatoid Artrit

Üç hastalık da birbiri ile benzer görünmelerine rağmen esasen farklı hastalıklardır. Üçünün de temelinde iltihaplanma yatmakla beraber etki ettikleri bölge, etki ediş şekilleri birbirinden farklıdır. Her üç durum da beraberinde halsizliği getirebilmektedir. İçlerinden fibromiyaljide, hastalığa bağlı olarak halsizlik görülme riski yüzde yüze yakındır. Bunun sebebi hastalığın tanımında bile kronik yorgunluk olgusunun tekrarlanıyor oluşudur. Lupus ve romatoid artritte ise halsizliğin ortaya çıkma riski fibromiyaljiye göre daha düşüktür. Her üç durum da fiziksel kaynaklı halsizliği ortaya çıkarmakta, duruma göre halsizliğin tipi fiziksel artı psikolojik halsizlik olarak sınıflandırılmaktadır.

Fibromiyalji esasen yumuşak dokularda meydana gelen iltihaplanma durumudur. Yumuşak dokuların, sinirlerin birleşim noktası olması, buralarda meydana gelen iltihaplanmaların tüm vücudu etkisi altına alması anlamına gelmektedir. İltihaplanmadan kaynaklanan sinirsel tepkiler kendini yorgunluk, ağrılar, halsizlik gibi fiziksel belirtiler ile depresyon gibi psikolojik belirtiler olarak göstermektedir.

Lupus esasen SLE olarak bilinir. İltihaplı romatizma olmasından dolayı vücudun tüm dokularını etkisi altına alabilir. Kendini yüksek ateş, kilo kaybı, iştahsızlık gibi durumlarla beraber gösterir. Çoğu zaman bu belirtilere halsizlik de eşlik ediyor olmasına rağmen SLE’nin düşük düzeylerde gözlemlenmesi halinde halsizliğe rastlanmayabilir.

Romatoid Artrit ise halsizliği ortaya çıkarma riski en düşük olan iltihaplı romatizma çeşididir. Sebebi genelde el ve ayak bileklerini hedef alıyor olmasıdır. Bu bölgeler vücudun genelini etkilemekte yetersiz kalmakta; kısa sürede halsizlik ortaya çıkmamaktadır ancak hastalığın ilerlemesi ile beraber halsizlikle de karşılaşılabilmektedir.

Halsizlik Komplikasyonları

Halsizliğin ortaya çıkış faktörü ile halsizliğin ortaya çıkardığı komplikasyonlar paralellik gösterebilir. Yani hastalığa bağlı olarak halsizlik gelişmiş ise halsizliğin insan vücudunu soktuğu durum hastalığın etkilerinin artmasını sağlayabilir. Eğer böyle bir durum yok ise de halsizlik kendi başına çeşitli komplikasyonlar ortaya çıkarabilir.

Halsizliğin ilk ve orta dereceli varlığı halinde komplikasyon riski bulunmaz. Kişinin, halsizliği şiddetli olarak uzun süreler yaşaması halinde kas – iskelet sisteminde, sindirim ve solunum sisteminde, cilt ve saç sağlığında bozulmalar gözlenir.

Hayat Rutininin Değişmesi

Kişinin uyku düzeninin bozulması, uyku kalitesinin azalması ve gündüzleri sürekli olarak yorgun hissetmesi ruhsal durumunun da bozulmasına sebep olur. Günlük rutini içerisinde gerçekleştirdiği birçok faaliyeti gerçekleştirmek için gereken enerjiyi halsizlik sonrasında bulamaz. Sürekli yatma ve dinlenme hali içerisinde olmak ister ancak halsizliğine bu da çözüm olmaz. Tüm bu sürecin yarattığı baskıdan dolayı da karar verme yetisinde değişmeler gözlenir. Aşırı sinirlilik hali gibi durumlarla karşılaşılır. Tüm bu süreç kişinin rutininin değişmesine sebep olur. Sosyal yaşamdan uzaklaşılma ihtimali çok yüksektir. İleri derecede halsizlik yaşayanların eve kapanmaları söz konusudur.

Hastalık Riskinin Artması

Sürekli olarak yorgun hissetmek beraberinde ruhsal çöküntü de getirir. Kişi eve kapanır ve sürekli dinlenme halindedir. Hareketsiz olarak fazla zaman geçirilmesi vücudun çalışmasını sağlayan sistemler üzerinde baskı oluşturur. Kişinin solunum sistemi, kas – iskelet sistemi, sindirim sistemi olağandışı baskıdan ötürü sağlıklı çalışamaz ve bağışıklık sistemi zayıflar. Çok ileri dereceli halsizlik vakalarında bağışıklık sisteminin neredeyse tamamen çöktüğü gözlemlenmekle birlikte bu oldukça nadir ve ulaşılması zor bir aşamadır. Kişi solunum yolu enfeksiyonlarına, çeşitli romatizmal hastalıklara daha kolay yakalanır hale gelebilir.

Halsizlik Nasıl Önlenir

Halsizlik kaynağını fiziksel ve psikolojik alandan alabilir. Birçok hastalık da beraberinde halsizliği getirebilir. Eğer halsizlik bir hastalıktan kaynaklanıyorsa onu engellemek mümkün olmamakla beraber riski azaltmak mümkündür. Psikolojik kaynaklı halsizlik durumları içinde hayatın düzende tutulması oldukça önemli ve yeterli bir önlemdir.

Enerjiyi Yükselten Gıdalar Tüketmek

Vücudun enerji seviyesi bellidir. Kişiden kişiye göre değişmekle birlikte spesifik bir kişinin enerji ihtiyacı ancak orta vadede ve uzun vadede ölçülebilir derecede artmakta veya azalmaktadır. Kişi enerji ihtiyacına uygun ve düzenli beslenmelidir. Günlük alması gereken kalori miktarını öğünlere bölmek, sağlıklı ve çeşitli beslenmek halsizliği önlemek açısından önemlidir. Ayrıca gerekli durumlarda enerji açısından yüksek katkı sağlayan bar, meyve, sebze ve etler tüketilebilir. Yağ açısından zengin balıklar da enerji seviyesini korumak açısından önemli besinlerdir.

Sıvı Tüketimini Artırmak

Hücrelerde enerji üretiminin olabilmesi, yeterli seviyede sağlanabilmesi için kritik malzemelerden birisi sudur. Suyun yeteri kadar tüketilmesi hatta ihtiyaçtan fazla tüketilmesi hücrelerin yeteri kadar enerji üretebilmesini sağlar. Halsizliği önlemek veya eğer başlangıç aşamasındaysa tedavi etmek isteyenlerin yapması gereken şey sıvı tüketimini artırmaktır. Yetişkin bir insan günde en az bir buçuk – iki kitle kaliteli ve pH değeri yüksek su tüketmelidir. Çocuklar ise daha az olmakla birlikte kilolarına göre su tüketimini artırmalıdırlar.

Spor Egzersizleri Yapmak

Düzenli spor yapmak vücudun enerji seviyesinin düzenlenmesine büyük katkı sağlar. Vücudun düzenli olarak enerji üretmesi ve yakması hücrelerin belirli bir düzen çerçevesinde hareket etmesini sağlar. Ayrıca metabolizmanın düzenli çalışması kilo ile ilgili problemlerin ortadan kalkmasını sağlayarak hep fiziksel hem de psikolojik rahatlama getirir.

Sosyal Ortamlarda Bulunmak

Psikolojik kaynaklı olarak ortaya çıkan halsizlik durumunun engellenmesinde en önemli araç sosyalleşmektir. İnsan sosyal bir canlıdır ve sosyal olmadığı zamanlarda psikolojik sorunlar yaşamaktadır. Bazı vakalarda asosyal olunması durumunda halsizliğin görüldüğü gözlemlenmiştir. Bu riskin ortadan kaldırılması için sosyal ortamlara girilmesi, arkadaş çevresi edinilmesi gerekir. Sosyal aktiviteler halsizliğin ortaya çıkma riskini büyük oranda azaltmaktadır.

Sık Sorulan Sorular

Halsizlik oldukça geniş kapsamlı bir durumdur. Bazı durumlarda hastalık olarak değerlendirilebilecekken bazı durumlarda gelip geçici, önemsiz şeklinde değerlendirilmektedir. Nasıl değerlendirileceği, nasıl teşhis edileceği oldukça önemli olmakla beraber bu konunun olabilecek tüm detayları ile bir makale içerisinde verilmesi oldukça zordur. Bu sebepten ötürü bazı spesifik başlıklar altında risk grubunda yer alanların kafasında oluşabilecek soru işaretlerinin cevaplandırılması faydalı olacaktır.

Halsizlik tedavisi nasıl yapılır?

Halsizlik tedavisinin yapılması, halsizliği ortaya çıkaran faktörün tespit edilmesi ile başlar. İlgili faktörün tespitinden sonra o faktörü tedavi edecek yöntemler uygulanır ve devamında halsizlik ortadan kalkar. Sözgelimi halsizliği ortaya çıkaran faktör kanser ise kanserin tedavisi sağlanmalıdır. Bu da ancak radyoterapi, cerrahi veya kemoterapi ile olmaktadır. Kanser açısından değerlendirildiğinde tedavinin ilgili yöntemlerde olduğu görülecektir. Eğer halsizliği ortaya çıkaran durum demir eksikliği ise tedavi demir takviyelerinin verilmesi şeklinde olacaktır. Kısacası tedavi, halsizliği ortaya çıkaran duruma göre şekillenmektedir.

Halsizlik tedavisi için evde neler yapılabilir?

Halsizlik tedavisi için ev ortamında yapılabilecek sınırsız sayıda şey bulunabileceği gibi hiçbir şey de bulunmayabilir. Halsizliği ortaya çıkaran sebep kanser ise ev ortamında yapılabilecek şeyler sınırlıdır. Yine daha önce de bahsedildiği gibi halsizliği ortaya çıkaran durum demir eksikliği ise evde demir açısından zengin gıdalar tüketilmesi faydalı olacaktır. Aynı şekilde spor yapılması, güneşe çıkılması, düzenli bir hayat yaşanması halsizliği ortadan kaldırmak için ev ortamında yapılabilecek şeylerdir.

Halsizlik ve çabuk yorulma daha çok kimlerde görülür?

Halsizlik ve çabuk yorulma fiziksel kondisyonu düşük, stresli, baskı altında çalışan kişilerde daha çok görülür. Ayrıca orta yaş ile menopoz döneminde de halsizlik ile sıkça karşılaşılır. Varoluşsal sıkıntılar da beraberinde halsizliği getirebilir. Genetik olarak iltihaplı romatizma hastalıklarına yatkın olanlar, bağışıklık sistemi sorunu yaşayanlar ve çok ileri yaştaki hastalar halsizlik yaşamaktadır.

Çok uyumak halsizliğe neden olur mu?

Uyku tek bir parça gibi değerlendirilse de birçok katmandan oluşan oldukça kompleks bir süreçtir. Kaliteli bir uyku için yetişkin bir insanın bölünmeden yedi saat civarı uyuması gereklidir. Çocuklarda ise bu süre daha fazladır. Metabolizmanın çalışma hızı, yaş, hormonal dengeler uyku süresini belirlemektedir. Gün içinde spesifik olarak çok yorulmak uyku süresini kısa süreli olarak artırıp azaltabilir. Sonuç olarak uykunun kaliteli olması durumunda yorgunluğun olmayacağını söyleyebiliriz.

Uyku için gözlerin kapatılması uykudan sayılmayabilir. REM uykusu olarak adlandırılan sürecin gerçekleşmemesi halinde tam dinlenme gerçekleşmez. REM uykusuna geçemeyenler onlarca saat uyusa bile dinlenemezler. Bu açıdan değerlendirildiğinde çok uyumanın halsizliğe sebep olmaktan ziyade halsizliği ortadan kaldıramadığını söylemek mümkündür. Kaliteli ve yeteri kadar bir uyku ise halsizliği tamamen ortadan kaldırabilmektedir.

Halsizlik için hangi bölüme muayene olunması gerekir?

Halsizlik psikolojik veya fiziksel kaynaklı olarak gelişebilir. Gelişim türünün hasta tarafından saptanması bazen zor olduğundan dolayı genelde dahiliyeye başvurulması gerekli yönlendirme için uygundur. Sonrasında psikiyatri servisine veya halsizliği ortaya çıkaran faktöre göre diğer kliniklere sevk yapılacaktır. Uyku kalitesi sebebiyle ortaya çıkan halsizlik durumları için uyku kliniklerine sevk yapılabilmektedir.

Şekerli gıdalar tüketmek halsizliği ortadan kaldırır mı?

Kısa süreli, uykudan uyandıktan sonra gözlenen gün içerisinde ise ortadan kalkan halsizliğin sebebi genelde kan şekeri seviyesinin düşük olmasıdır. Kişi gece boyu kan şekerinden mahrum kaldığı için enerji üretememekte, kalitesiz bir uyku süreci geçirmekte ve devamında kendini yorgun hissetmektedir. Gün içerisinde yemek yiyerek, şekerli gıdalar tüketerek kan şekeri seviyesini yükseltmekte ve sorunu ortadan kaldırmaktadır. Yeteri kadar şekerli besin tüketmek halsizliğin bu türü için çözümdür.

Aşırı spor egzersizleri halsizlik yapar mı?

Aşırı spor fiziksel olarak yorgunluk oluşturacağı için halsizlik yapar. Vücudun kondisyonunun artmasıyla beraber bu durum ortadan kalkabilir ancak kalıcı olması durumunda altında yatan bir başka sebep olup olmadığının değerlendirilmesi için mutlaka doktora başvurulmalıdır.

Halsizlik hangi vitamin eksikliğinden olur?

Birçok hastalığın, sorunun ya da eksikliğin ortak belirtisi olarak halsizlik karşımıza çıkmaktadır. Birçok vitaminin ve vitamin alt grubunun da sürekli eksikliğinde halsizlik ilk belirtidir. Özellikle A vitaminin eksik olması durumunda günün tamamını kapsayan; iyi bir uyku çekilse dahi ortadan kaybolmayan halsizlik ile karşılaşılmaktadır. D vitaminin eksik olması, B12 vitaminin eksik olması da diğer birçok belirtiyle beraber halsizliği ortaya çıkarmaktadır.

Halsizlik kaç günde geçer?

Neredeyse her insan haftanın veya ayın bir günü mutlaka halsizlik ile karşılaşmaktadır. Halsizlik vakalarının yüzde doksandan daha fazla bir gün içerisinde tamamen ortadan kalkmaktadır. Geriye kalan yüzde onun büyük bir kısmı da birkaç hafta içerisinde ortadan kaybolur. Bazı halsizlik vakalarında ise halsizliğe sebep olan faktör oldukça kompleks olduğundan dolayı aylardan bahsedilebilir.

Halsizlik ne zaman tehlikelidir?

Halsizlik çoğu zaman tehlikesizdir. Yaşamın bir parçası olarak karşımıza çıkar ve birkaç gün dinlenerek ya da hobi ile uğraşarak ortadan kalkar. Ancak bazı halsizlikler çok daha ciddi sebeplerden dolayı ortaya çıkmaktadır. Romatizma hastalıkları, yumuşak doku hasarları, sinir problemleri başlıca ciddi sebeplerdir. Kanserler, iyi huylu tümörler ve hormon hastalıkları da halsizliğe sebep olabilmektedir. Bu gibi hastalıkların varlığında uzun süreli (birkaç haftadan daha uzun ve dinlenilse dahi geçmeyen) halsizlikler ile karşılaşılır. İşte bu halsizlik vakaları oldukça tehlikelidir.

Halsizlik neyin belirtisidir?

Birçok hastalığın ortak belirtisi halsizliktir. Vaka görülmeden halsizliğin neyin belirtisi olduğunu söylemek oldukça güçtür. Çoğu durumda hasta detaylıca incelense dahi halsizliğin sebebi bulunamayabilmektedir. Genelde stresli bir yaşamın, iyi uyunmadığının, kas – doku hastalıklarının, kalp – damar hastalıklarının, hormon hastalıklarının, bazı sendromların ve buna benzer sorunların belirtisidir.

Hamilelikte halsizlik neden olur?

Halsizliği ortaya çıkaran faktörlerin başında hormon dengesindeki sorunlar gelmektedir. Hamilelik süresi boyunca hormon dengeleri alt – üst olduğundan dolayı halsizliğin ortaya çıkması oldukça doğaldır. Vücut ağırlığının artması, görünümün değişmesi, psikolojik etkiler, vitamin ve mineral yetersizlikleri hamilelikteki başlıca halsizlik sebepleridir. Hamilelikteki en büyük halsizlik kaynağını ise psikolojik sebepler oluşturmaktadır.

Halsizlik hastalık mıdır?

Kısa süreli, akut olarak gelişen ve uzun süre tekrarlamayan halsizlik hastalık ya da sorun olarak kabul edilmez. Olağan bir yaşamın parçasıdır. Uzun süre ortadan kalkmayan, kronikleşen ve aralıkları belirlenebilen halsizlik vakaları ise hastalık olarak kabul edilmektedir. Bu tür halsizlik durumlarında mutlaka doktora başvurulmalı ve detaylı incelemeler gerçekleştirilmelidir.

Halsizlik adetliyken olunur mu?

Adet dönemini başlatan, rahmi boşaltan hormon salgısının ortaya çıkmasıyla vücudun dengesinde bozulma olur. Kanamadan bağımsız olarak bu hormon dengesine bağlı halsizlik durumunun ortaya çıkması doğaldır. Genelde adetin ikinci – üçüncü gününden itibaren ağrı hissiyle beraber bu halsizlik durumu da ortadan kalkar.