Sizlere daha iyi bir hizmet sunabilmek için sitemizde çerezlerden faydalanıyoruz. Deneyimlerinizi kişiselleştirmek amacıyla KVKK ve GDPR uyarınca kullanılan çerezler bakımından daha fazla bilgi için Kişisel Verilerin Korunması Kanunu sayfasını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.

Gastrit Tedavisi

Sindirim, bağışıklık, dolaşım gibi sistemler vücudun doğru ve ideal şekilde çalışmasını sağlar. Bu sistemlerin fonksiyonları, belki de binlerce yıldır sürekli bir değişim içerisinde olan DNA yapıları tarafından belirlenmektedir. DNA yapıları tarafından belirlenen fonksiyonların hepsinin doğru olması beklenmez. Sistem tamamen deneme ve yanılma yoluyla çalıştığı için bazı insanların vücudunda hastalık belirtilerini de ortaya çıkarabilecek sorunlar bulunur. Tüm sistemler birbiriyle iç içe olduğundan dolayı bir tanesinde meydana gelen ufak bir sorun tüm vücudun bundan etkilenmesine sebep olur.

Sindirim sistemi ağızdan başlayıp anüste son bulur. Amacı, vücudun ihtiyaç duyduğu su ve enerjiyi vücuda kazandırmaktır. Ağızdan alınan besinler yemek borusu ile önce mideye sonra da bağırsaklara aktarılır. Bu süreç boyunca ağızdan alınan besin birçok değişime uğrayarak yoluna devam eder. Ağızda dişler tarafından kabaca parçalanır. Yemek borusunda uygun forma getirilir. Midede ise kıvamlı bir sıvı halini alacak şekilde tekrar parçalanır. Kıvamlı sıvı önce ince bağırsaklara sonra da kalın bağırsaklara gönderilerek içindeki yararlı maddeler süzülür ve posası dışkı olarak anüs tarafından atılır.

Sağlıklı bir vücutta bu düzenin olabilecek en ideal şekilde işlemesi beklenir. Çeşitli genetik ve çevresel faktörlerin etkisine bağlı olarak sindirim sisteminin üzerinde olumsuz etkiler oluşur. Gastrit, sindirim sisteminin en önemli parçası olan midede ortaya çıkan; bakteriye veya diğer çevresel faktörlere bağlı olarak gelişen bir hastalıktır. Hastalığa dair neredeyse tüm alanların aydınlatılmış olmasından dolayı günümüzde tedavisi oldukça kolay olsa da kişilerin doktora geç başvurması yüzünden hastalığa bağlı olarak ölümcül de olabilecek birçok sorun ortaya çıkmaktadır.

Hastalığın ortaya çıktığı andaki belirtileri diğer birçok hastalığın belirtileri ile kolayca karıştırılabilir. Bu sebepten ötürü başlangıç seviyesindeki gastritin ayırıcı teşhisinin yapılması, hastalığın erkenden fark edilerek tedavisine geçilmesi açısından hayati önem taşır. Görüntüleme ve bilgi edinme amaçlı olarak yapılan testlerin oldukça ilerlemiş teknolojiler olmasından dolayı günümüzde gastritin ayırıcı tanısını yapmak oldukça kolaydır. Etki altına aldığı bölgelerin de net olmasından dolayı basit bir fiziksel muayene ile hastalığın varlığını saptanabilmektedir.

Hastalığın etkisi altına aldığı alan ülser ve reflüden farklıdır. Ülser genelde bağırsakları nadiren de midenin alt bölgesini; reflü yemek borusunun alt kısmını hedef almaktadır. Gastrit ise özellikle midenin üst bölgesi olmak üzere bütün mideyi etkisi altına alabilmektedir. Bu sebepten ötürü gastritin belirtileri de mide merkezli olarak kendini göstermekte, ayırıcı tanı için gereken tüm emareleri bu bölgede oluşturmaktadır. Mide sağlığının insan psikolojisi üzerindeki etkisi de düşünüldüğünde gastritin genelde oldukça kolay teşhis edilebilmesi söz konusudur.

İnceleyen ve Onaylayan : Uzman Dr. Sema Tutar Pişkinsüt

Gastrit Hastalığı Tedavisi Hakkında

Gastrit tedavisi, hastalığın teşhisiyle başlayan oldukça basit bir süreçtir. Hastalığın tedavi edilmesi için üç yol vardır ve bu yollar birlikte kullanılır. Hiçbir zaman tek bir yöntem ile hastalığa müdahale edilmez. Bu sebepten ötürü günümüzde gastritin tedavi edilme oranı yüzde seksenlere kadar çıkmıştır. Tamamen tedavi edilemeyenlerde ise hastalığa dair belirtiler büyük oranda ortadan kaldırılarak hastalığın ortaya çıkardığı konforsuz yaşam tarzı ortadan kaldırılmaktadır.

Gastrit tedavisinin ilkelerini kompleks bir yaklaşım oluşturur. Hastalığa sebep olan faktör genelde bakteri olsa da bazı durumlarda bakteriden bağımsız olarak da hastalığın gelişme ihtimali bulunmaktadır. Tedaviye başlamadan önce ilk yapılması gereken şey hastalığın temel dayanağının ne olduğunun saptanmasıdır. Bu saptamanın yapılmasından sonra üç yol üzerinden ilerlenir.

Hastalığın tedavi edilmesi için ilk önce iki antibiyotiğin karışımı dozlar halinde alınır. Sonrasında ise hastalığın belirtilerini azaltmak için mide asidi düzenleyiciler içilir. Son olarak da gastritin tekrarlamaması amacıyla hastalığın psikolojik ve fiziksel tetikleyicisi olan durumların tamamı ortadan kaldırılır.

Hastalığın tedavisi, hastalığın oluştuğu alan olan mide mukozasındaki iltihabın ortadan kaldırılması ile tamamlanmaz. Bu bölgede ortaya çıkan iltihaplanmanın sebebinin ortadan kaldırılması gerekmektedir. Hastalığın temel nedeni genelde bakteri olsa da bu bazen stres bazen de bağışıklık sisteminin zayıflaması olarak karşımıza çıkabilmektedir.

Hastalığın verdiği belirtilerin tedavi edilebilmesi için de beslenmenin düzenlenmesi, spor yapılması, stresten uzak durulması ve psikolojik destek gibi unsurlar devreye sokulabilir. Bunlardan yalnızca psikolojik destek unsuru nadiren kullanılmaktadır. Bunun dışındaki tüm yöntemler yoğun olarak kullanılmakta; kullanım genelde tedavi sonrasındaki rahat süreci garanti altına almayı amaçlamaktadır. Hastalığın etki ettiği popülasyon oldukça yüksek olduğundan dolayı, hastalığa dair emareleri yakalamak; vakalara göre değişkenleri gözlemlemek ve buna göre geliştirmeler yapmak oldukça kolaydır. Hastalığın temelini oluşturan durumlara dair tedaviler de oldukça gelişmiş olduğundan dolayı gastrit, günümüzde tehlikeli bir hastalık olmaktan çoktan uzaklaşmıştır. Hastalığın tehlikeli olmasına sebep olabilecek tek durum teşhis edilememesi ve uzun yıllar yoğun belirtiler ile varlığını sürdürerek kendini ülsere veya mide kanserine çevirmesidir. Nadiren rastlansa da yoğun mide kanamasına neden olduğu da tespit edilmiştir.

Hastalığın müdahale edildiği takdirde basit, edilmediği takdirde ise oldukça komplike olması; aynı zamanda birçok hastalık ile kolayca karıştırılabiliyor olması gastriti özel bir hastalık haline getirmektedir.

Gastrit Nedir

Bilindiği üzere ağız yoluyla alınan besinlerin uğradığı ilk nokta midedir. Mideye gelen besinler buradaki hormonlar ve enzimler tarafından parçalanarak sindirim için uygun hale getirilmektedir. Bölgenin dışarıdan alınan maddelere bu kadar açık olması aynı zamanda hastalıklar açısından da riskli bölge olmasını beraberinde getirmektedir.

İnsan bedeninin tüm hareketlerini ve düşünme kabiliyetini yerine getirebilmesi için oksijene, suya ve enerjiye ihtiyacı vardır. Oksijen akciğerler tarafından sağlanırken diğer maddeler ağız yoluyla alınan besinler tarafından karşılanmaktadır. Herhangi bir maddedeki kesilme insan bilincinin kapanmasına ve hatta ölüme sebep olabilmektedir. Ölüm gibi risklerin ortaya çıkmaması için de insanlar sürekli olarak besin tüketimi yapmaktadır. Geçmiş çağlarda, insan nüfusu oldukça az iken alınan besinlerin doğal olması kaçınılmazdı. Dünya üzerinde üretilen besin miktarı nüfusu beslemek için oldukça yeterliydi. Sanayi devrimini takiben insan popülasyonundaki inanılmaz artış beslenme sektörünün de değişime uğramasına sebep oldu. Dünya üzerinde geleneksel ve doğal yollarla yapılan üretim, tüketimi karşılayamaz hale geldi ve üreticiler bu durumun önüne geçmek için doğal olmayan, insan bedenine zararlar veren yöntemlere geçmek zorunda kaldılar.

Günümüzde tükettiğimiz birçok besinin içerisinde tarımsal atıklar bulunmakta. Ayrıca raf ömrünü uzatmak amacıyla katılan maddeler de başta sindirim sistemi ve mide olmak üzere birçok iç yapıya zarar vermekte. Gastritin ortaya çıkmasındaki temel sebep bu gıdalar olmasa da gastrite sebep olan bakterinin vücutta zaten bulunması halinde tüm bu endüstriyel gıda süreci gastriti tetiklemektedir.

Özellikle gelişmekte olan ülkeler başta olmak üzere dünyanın birçok bölgesinde gastrite sebep olan helicobacter pylori isimli bakterinin insan vücuduna yoğun miktarda bulaştığı tespit edilmiştir. Bu bakteri ağız yoluyla vücuda girmekte, yemek borusunu izleyerek mide mukozasına yerleşmektedir. Normalde yabancı ve zararlı bir madde olarak yok edilmesi gerekirken bağışıklık sisteminin çocuk yaşlarda zayıf olmasını fırsat bilerek mukozada koloni kurmaya başlamaktadır. Yerleştiği alanın mukus katmanın altı olması da onun mide asidinden etkilenmemesine sebep olmaktadır.

Bakteri mide mukozasına yerleştikten sonra çeşitli kimyasal maddeler salgılayarak mide iç yapısının iltihaplı hale gelmesine; iltihaplı hal de mide iç yapısının mide asidine karşı hassas hale gelmesine sebep olmaktadır. Yani gastritin hissedilebilir belirtiler ortaya çıkarmasının bir sebebi iltihap iken bir sebebi de mide asidinin bu iltihaplı yapı ile etkileşime girmesidir. Sağlıklı bir vücutta mide iç yapısının mide asidinden etkilenmemesi gerekmektedir.

Mide mukozasının mide asidine karşı bu kadar hassas hale gelmesi, birçok belirtinin ortaya çıkmasına sebep olurken aynı zamanda bağışıklık sisteminin uyarılmasına da sebep olur. Bağışıklık sisteminin zayıf olduğu zamanlarda vücuda giren bakteri, iltihaplı yapıları oluşturmaya başlamasıyla sistemin dikkatini çeker ve tehlikeli madde olarak sınıflandırılır. Bağışıklık sisteminin vücuda giren zararlı maddeleri imha etme yolu genelde bölgeye beyaz kan hücreleri göndermektir. Bu beyaz kan hücreleri aynı zamanda akyuvar olarak da bilinir. Bölgeye giden beyaz kan hücreleri, antikorlar üreterek iltihaplı yapıya ve doğal olarak bakteriye saldırmaya başlar. Bu saldırı da bağışıklık sisteminin görece zayıf olmasından dolayı etkisiz kalır. Beyaz kan hücrelerinin yani lenfositlerin o bölgede birikmesi ise gastritin ortaya çıkardığı belirtilerin artmasına sebep olur. Yani sorunu çözmesi gereken bağışıklık sistemi, hastalığın etkilerinin artmasına sebep olmaktadır.

Gastrit iki çeşit olarak sınıflandırılır. Görüldüğü bölgeye göre sınıflandırılsa da belirti farklılığı açısından kabul gören sınıflandırma görülme şekline göredir. Bilindiği üzere gastritin ortaya çıkış sebepleri iki tanedir. Birincisi neden bakteri iken ikinci neden bakteri dışı nedenler olarak sınıflandırılır. Eğer hastalık bakteriye bağlı olarak gelişiyorsa hastalığın kronik olduğu sonucu ortaya çıkar. Eğer hastalık bakteriden bağımsız olarak gelişiyorsa hastalığın akut olduğu söylenir ve bu iki çeşit gastrit tipi birbirinden farklı belirtiler ortaya çıkarabilir. Tedavi aşamasına geçilmeden önce gastritin ortaya çıkış sebebinin net olarak belirlenmesi, hastalığın belirtilerinin anlaşılmasında da oldukça önemlidir.

Hastalık genelde yaşlı nüfus arasında yaygındır. Bunun sebebi bağışıklık sisteminin yaşlı insanlarda, genç insanlara göre daha zayıf olmasıdır. Midelerinin yıllar boyu dışsal etkilere maruz kalması da hastalığın yaşlılarda daha çok görülmesinin sebeplerinden bir tanesi olarak sayılabilir. Hastalığın ileri yaşlarda görüldüğü durumlarda acil tedavi uygulanmazsa gastritin önce ülsere sonrasında ise mide kanserine sebep olma riski yüksektir.

Mide kanserine gidecek yolun açılması için mide iç yapısında yani mukozasında doku değişikliği şarttır. Bunu sağlayabilecek gastrit tipi kronik iken sağlayabileceği ortam yoğun iltihaplanma görülen durumdur. Yani hastalığın kronik olarak bakteriye bağlı gelişmesi ve erken aşamada teşhis, tedavi edilememesi gerekmektedir.

Sonuç olarak gastrit oldukça kolay teşhis ve tedavi edilebilir olmasından dolayı fazlaca da ihmal edilen bir hastalıktır. Hastalığın erken aşama teşhislerinde en ufak sorunla karşılaşmadan yapılan tedaviler, ileri aşamalarda tam tedavi şeklini almaz. Hatta tedavi edilmediği durumlarda kanser ve kanser kadar tehlikeli diğer hastalıkların da ortaya çıkmasına sebep olabilir. Bu açıdan hastalığın erken teşhis edilmesi ve sağlanabilecek en iyi imkanlarla tedavi edilmesi gerekmektedir. Genelde tedavi aşaması oldukça konforlu olduğundan dolayı hastalar aldıkları ilaçlara ek olarak uygulayacakları hayat tarzı değişiklikleri sayesinde kolayca tedavi olabilmektedir. Yani gastrit kolay teşhis ve tedavi edilebilen bir mide hastalığıdır.

Gastrit Nedenleri

Gastrit sindirim sistemini hedef alan bir hastalıktır. Bu hastalığın ortaya çıkmasında birçok sebep bulunmakla birlikte iki tanesini net olarak söyleyebilmek mümkündür. Hastalığın ortaya çıkmasındaki ilk sebep helicobacter pylori isimli bir bakteridir. İkinci sebep ise stres yoğunluğudur. Bu iki sebebe bağlı olarak hastalığın gelişmesi halinde ortaya akut veya kronik olarak adlandırabileceğimiz iki tür gastrit tipi ortaya çıkmakta ve türlerine göre değişen belirtileri hastaya yaşatmaktadırlar.

Hastalığın ortaya çıkmasındaki ilk sebep helicobacter pylori isimli bakteridir. Bu bakteri çocuk yaşlarda yani kişinin bağışıklık sisteminin zayıf olduğu dönemde vücuda girmektedir. Ağız yoluyla, iyi temizlenmeyen besinler veya doğrudan temiz olmayan su tüketimi şeklinde vücuda alınmaktadır. Vücuda girmesinin ardından direkt olarak mideye, mukozanın tabakalarından biri olan mukusun altına yerleşmektedir. Bağışıklık sisteminin zayıf olması ve yerleştiği tabaka sayesinde mide asidinden korunabilmesi sayesinde uzun yıllar boyunca üreme ve varlığını sürdürme kapasitesine sahiptir.

İlgili bakterinin gastrit olarak bilinen mide mukozasının iltihaplanmasına sebep olabilmesi için bazı tetikleyicilere ihtiyacı vardır. Bu bazen beslenme alışkanlıkları bazen de kişinin stres seviyesinin artması olmaktadır. Yani helicobacter pylori, hissedilebilir derecede iltihaplanma oluşturabilmek için kişinin yaşam tarzıyla alakalı bazı durumlardan beslenmektedir.

İlgili tetikleyicinin bulunmasının ardından helicobacter pylori bakterisi hızla bölünmeye ve bölünürken de spesifik bir toksini salgılamaya başlamaktadır. Bu toksin mide mukozasının iltihaplanmasına sebep olan ana etmendir. Salgılanmaya başlandığı anda vücut bu toksinin farkına varır. Doğrudan doğruya bölgeye bağışıklık sisteminin elemanları olan lökositleri gönderir. Gerek bakterinin çok güçlü olması gerekse de bağışıklık sisteminin zayıf olmasından dolayı hem salgılanan toksinler hem de bağışıklık sisteminin gönderdiği lökositler bölgedeki iltihaplanmanın artmasına sebep olmaktadır. Yani savunma amacıyla gönderilen birimler, hastalığın belirtilerinin pekişmesine sebep olmaktadır.

İltihaplanmaya bağışıklık sisteminin çözüm bulamaması, bakterinin daha da agresifleşerek neredeyse tüm mide mukozasını iltihaplı hale getirmesine sebep olur. Bu iltihaplı yapı mide mukozasını mide asidine karşı hassas hale getirir. Normalde mide mukozasının mide asidine karşı oldukça dayanıklı olması beklenirken; iltihaplanmadan dolayı bu dayanıklılık hali ortadan kalkmış durumdadır.

Bakterinin ileri seviyede etkinlik göstermeye başlaması ve gastrit teşhisinin konulamayıp tedavinin gerçekleştirilememesi halinde bakteri ülserin de tetikleyicisi haline gelmektedir. Yani bakteri hem gastritin hem de ülserin sebepleri arasında sayılabilir.

Bakterinin tespit edilmesi günümüzde oldukça kolaydır. Sindirim sistemini etkileyen neredeyse her hastalık sindirim sisteminin tamamında çeşitli, gözlenebilir belirtiler ortaya çıkarır. Gastritte ağızdan başlayarak anüse ve sonrasında dışkıya kadar varan bir alanda ölçülebilir belirtiler ortaya koyar. Bu belirtileri anlayabilmek için fiziksel muayene, üre nefes testi, kan testi, dışkı testi ve endoskopi uygulamaları yapılabilir. Her uygulamanın da kendine göre avantajları olmakla birlikte hepsiyle gastrit teşhisi yapılabilir. İçlerinde en verimli yöntem üre nefes testidir.

Gastritin ortaya çıkış sebebi sadece helicobacter pylori değildir. Aynı zamanda aspirin ve antiromatizmal ilaçların sürekli olarak kullanımı da gastritin gelişmesine sebep olabilir. Bu şekilde gastrit gelişmesi için bakterinin varlığına ihtiyaç duyulmaz. Hap şeklinde alınan bu ilaçlar mide mukozasının iltihaplanmasına sebep olurlar. İlaçların çok uzun süreler boyunca kontrolsüzce kullanımı sonucu zayıflayan mide mukozası iltihaplanmaya açık hale gelir ve genelde akut belirtiler veren gastrit tipi ortaya çıkar.

Bağışıklık sistemi çeşitli faktörlerin ve genetik yatkınlığın etkisiyle, belirli bir zaman sonra vücudu oluşturan yararlı hücreleri düşman olarak işaretleyip saldırmaya başlayabilir. Bu durum çeşitli hastalıkların ortaya çıkmasına sebep olabilir. Lupus, saçkıran gibi hastalıklar tamamen bağışıklık sisteminin sağlıklı hücrelere saldırmaya başlaması sonucu ortaya çıkan hastalıklardır ve bu hastalıklara otoimmün hastalıklar adı verilir. Otoimmün hastalıklardan biri de gastrittir. Sebebi belli olmamakla birlikte bağışıklık sisteminin lökositleri, mide mukozasını oluşturan hücrelere saldırmaya başlar. Bu saldırı bölgenin iltihaplı hale gelmesine sebep olur. Yani bağışıklık sistemi ortada hiçbir sebep yokken gastritin oluşmasına sebep olur. Gastrit şüphesiyle yapılan tedavilerde böyle bir durumdan şüpheleniliyorsa kandaki antikor miktarının artıp artmadığı kontrol edilir. Ayrıca otoimmün olarak gelişen gastritte B12 vitamini azalması, mide asidinin azalması, demir eksikliği ve kansızlık da görülür. Yani otoimmün gastrit varlığında aranacak belirtiler bunlardır.

Beslenme ve alkol tüketimi ile sigara kullanımı gastritin tetikleyicileri arasında yer alır. Sindirim sistemi, ağız yoluyla alınan besinlerin işlenerek vücuda kazandırılmasını amaç edinir. Bu amaç uğruna sağlıklı veya sağlıksız birçok besin ile etkileşime girer. Bunlardan bazıları mide asidinin seviyesini, hormon seviyesini etkiler. Ayrıca alkol ve sigara gibi oldukça zararlı olanları da doğrudan hücre yapılarının iltihaplanmasına, mide mukozasının değişime uğramasına sebep olur. Genel olarak asitli yiyeceklerin çok tüketimi, yağlı ve et ağırlıklı beslenme, yoğun alkol tüketimi, yoğun sigara tüketimi bir süre sonra gastrit belirtilerinin akut olarak gelişmesine sebep olmaktadır. Ayrıca yapılan çalışmalarda aç karnına alkol tüketiminin, diğer tüm sebeplerden daha çok gastrit riski taşıdığı gözlemlenmiştir.

Ayrıca en büyük gastrit oluşum sebebi strestir. Strese sebep olabilecek şeylerin oldukça fazla olması, gastriti oluşturabilecek durumların da oldukça fazla olduğu anlamına gelmektedir. Kişinin stres seviyesinin olumsuz anlamda değişmesi, gastriti ortaya çıkaran faktörlerin etkisinin katlanarak artmasına sebep olur. Üretilen hormonların seviyesi ölçülebilir şekilde değişir, bağışıklık sistemi zayıflar. Bu durum da gastritin ortaya çıkmasını kolaylaştırıcı bir etki yapar.

Gastriti ortaya çıkaran sebeplerin bazıları ise şu şekilde sayılabilir:

  • Safranın mideye gelmesi, gastritin oluşması için tetikleyici unsur görevi görür.
  • Yanmış ve tütsülenmiş etlerin içerisindeki maddeler mide için oldukça zararlıdır. Tüketilmeleri sonrasında mide mukozasındaki hücreler değişime uğrar ve gastriti oluşturacak ortam yaratılır.
  • Salamura, taze olmayan ve yoğun tuz içeren besinler de gastritin nedenleri arasında gösterilmektedir.

Günümüzde dünyadaki tüm insanları taze gıdalar ile doyurabilmek mümkün değildir. Bazı zamanlar hasadın yüksek bazı zamanlar düşük olması gıda endüstrisini raf ömrünü uzatmaya yöneltmiştir. Yapılan hasadın paketlenmesi sırasında, raf ömrünü uzatacak bazı maddeler katılır. Bunlar nitrat bazlı olmalarından dolayı insan vücuduna zarar verirler. Yani nitrat tüketimi gastritin sebepleri arasında gösterilmektedir.

Gastrit Belirtileri

Gastrit akut veya kronik olmasına göre değişik belirtiler ortaya çıkarır. Ayrıca hastalığın ne zaman gelişmeye başladığı da verdiği belirtileri değiştirir. Uzun süredir gastrit hastası olup tedavi edilmeyenlerde daha hafif belirtiler verdiği gözlenmiştir. Tam tersine akut olarak gelişen gastritte ise oluşan belirtilerin çok daha rahatsız olması söz konusudur.

Akut, gastritin bir anda gelişmesini ifade eden terimdir. Genelde bakteri kaynaklı değil, o an tüketilen besin veya stres kaynaklıdır. Tüketilen besinin mide asidini aşırı yükselmesi durumu, sağlıklı olan mukozanın dahi bundan etkilenmesine sebep olabilir. Çözüm, alınan besinin midede oluşturduğu asidi dengeleyici bitkiler tüketmek veya doğal parçalayıcılar içmektir. Akut gelişiyor olması bünyenin alışık olmamasından kaynaklı olarak daha ağır belirtilerin ortaya çıkmasına sebep olur. Hastalığın ortaya çıkmasından sonra eğer bir günden uzun süreli şikayetler var ise mutlaka doktora başvurulmalıdır. Genelde reflü ile beraber gözlenen bu tip gastritlerde ilk olarak midenin yanması, ekşimesi gibi belirtiler görülürken tedavi edilmediği takdirde kronikleşmesi durumu da söz konusu olabilmektedir.

Akut gastrit belirtilerini saymak gerekirse:

  • Mide asidi seviyesinin yükselmesi, mide asidini kontrol eden hücrelerin zarar görmesiyle veya alınan besinin aşırı asitli olmasıyla açıklanan bir durumdur. Kısaca miktar olarak mide içerisindeki asit miktarı artar. Asit miktarının olması gerekenden fazla olması hali hem mide mukozasının hem de yemek borusunun bu asit ile zarar görmesine sebep olur. Genelde ilk aşamada mide sonrasında ile taşma sonucu yemek borusunda belirtiler hissedilir. İlk belirti midede yanma ve ekşimedir. Sonrasında aynı durum yemek borusu için de gözlenir.
  • Mide içerisindeki asit varlığının fazla olması, asidin diğer maddelerle yoğun tepkimeye girmesine ve bunun kontrol edilememesine sebep olur. Bu etkileşimden ötürü ortaya yüksek miktarda gaz çıkar. Ortaya çıkan gazın tahliye edilmesinin iki yolu vardır. Bunlardan birincisi anüs ikincisi de yemek borusudur. Genelde yemek borusu üst midede gaz oluşumu sonrası bilinçsiz bir tercih olarak görülür. Gastritin ikinci belirtisi sürekli geğirme ihtiyacıdır. Ancak bu sayede oluşan gaz tahliye edilebilir. Ayrıca geğirme yolu ile tahliye edilen gazın kokusu normalden daha ağır ve kötüdür.
  • Akut gelişen gastritin tüm mideyi etkisi altına alması halinde midenin alt taraflarında da gaz oluşumu gözlenir. Böyle bir durumda gaz oluşumu maksimize olacağından dolayı tahliye için anüs yolu da seçilir. Yani bu tahliye yolunda da bir süreklilik durumu hakimdir. Kişi sürekli olarak gaz çıkarma ihtiyacı hisseder. Çıkan gaz ağır kokuludur.
  • Gastritin uzun süreli olması halinde tüm bu etkilerden sonra midenin bulanması ve kusma görülebilir. Mide mukozasının içerisindeki maddeyi tahliye etmek için seçtiği bu yol, son çare olarak görülür. Kusma sayesinde mukozaya zarar veren asidin ve maddelerin ağız yoluyla atılması ve ortadaki kötü durumun kaldırılması amaçlanır.

Sonuç olarak akut gastritin belirtileri ağırdır. Kişinin bünyesinin alışık olmaması, belirtileri daha ağır yaşamasına sebep olur. Hızlı bir tedavi süreci izlenmez, durumu ortaya çıkaran beslenme alışkanlığı devam ettirilirse gastritin kronik hale gelme ihtimali oldukça yüksektir. Kronik gastrit ise genelde bakteri kaynaklıdır. Küçük yaşlarda temiz olmayan besin tüketiminden veya su tüketiminden kaynaklı olarak mideye yerleşen bakteri, uygun ortamı ve tetikleyiciyi bulduğu anda iltihaplanmaya sebep olur. İltihaplanmanın bir anda olmaması, belirtilerin hafif hafif başlamasına sebep olur. Bu durum da kişinin hastalığa dair zaman içerisinde direnç kazanması durumunu ortaya çıkarır. Yani kronik gastrit hastaları, tedavi olmadıkları uzun süreler boyunca direnç kazanır ve hastalığın belirtilerini daha hafif yaşarlar. Hastalığın belirtilerini daha hafif yaşıyor olmalarına rağmen etkiler aynıdır. Tedavi edilmediği takdirde gastritin ülser dahil olmak üzere birçok tehlikeli hastalığa sebep olabilmesi söz konusudur. Bunlardan en ölümcül olanı ise mide kanseridir. Günümüzde gastrit başlangıçlı olarak görülen birçok mide kanseri vakası ile karşılaşılmaktadır.

Kronik gastritin belirtilerini saymak gerekirse:

  • Mide mukozasının iltihaplanmasından dolayı standart olarak tüketilen öğünlerden sonra bile midede aşırı şişkinlik hissi oluşur. Bunun sebebi iltihaplı mide dokusunun elastik olma özelliğini bir nebze olsun kaybetmiş olmasıdır.
  • Mide dokusunun elastik olma özelliğini kaybetmesinin bir diğer sonucu ise, gastrit hastalarının çok çabuk doymasıdır. Bunun sebebi daha az besinle midenin çabucak doluyor olmasıdır.
  • Nadiren görülmekle beraber ilerlemiş kronik gastritlerde yemeklerden sonra bulantı ve kusma hissi ortaya çıkar. Kronik vakalarında bu tür belirtiler ortaya çıkıyorsa mide dokusunun neredeyse tamamen iltihaplandığı düşünülür.
  • Çabuk doyma ve şişkinlik hissinden dolayı zaman içerisinde iştahsızlık ortaya çıkar. Yani iştahsızlık, gastritin belirti olarak ortaya çıkardığı ve hayatı zorlaştıran durumların bir sonucudur. Hasta, yemek yedikten sonra nelerin başına geleceğini bildiği için yemek yememeyi alışkanlık haline getirir.
  • Mide mukozasının iltihaplanması, geniş bir alan boyunca iltihap kaynaklı kokunun yayılmasına sebep olur. Genelde dışkıda kötü kokuyla beraber ağızda da kötü koku görülür. Ayrıca kötü kokuya kötü bir tat eşlik eder. Genelde diş fırçalama ile bu koku ve tat ortadan kalkmaz.
  • Kronik gastritin belirtileri bunlar olmakla birlikte yanma ve ekşime hissi süreklidir. Ancak akut gastritte olduğu gibi yüksek dereceli olarak görülmez. Bu gibi belirtilere ek olarak iki tür gastritte de ortak görülebilecek belirtiler şunlardır:
  • Hafif şiddetli ağrı. Mide asidinin yemek borusuna taşması sonucu sırt bölgesinde ağrı ortaya çıkması.
  • Sık sık olacak şekilde az yemek yemek.
  • Çok nadir görülmekle birlikte gastrit belirtilerine ishal de eşlik edebilir.

Sonuç olarak gastrit oldukça fark edilebilir belirtiler ortaya çıkarmaktadır. Bu belirtilerin doktor tarafından anlaşılması oldukça kolay olmakla birlikte, bilinçli bir hasta tarafından anlaşılması da oldukça kolaydır. Hastalığın belirtilerinin birçoğu diğer hastalıklarda da görüldüğünden dolayı belirtilerin karıştırılması gibi bir durum söz konusu olabilmektedir. Hastalık şüphesi hastada dahi kolayca oluşabilse de ayırıcı tanı mutlaka bir dahiliye uzmanı tarafından yapılmalıdır. Ayırıcı tanı esnasında fiziksel muayeneye ek olarak tetkik araçlarından da yararlanılır.

Gastrit Tedavi Türleri

Gastrit sindirim sistemini etkisi altına alan ve tedavisi, teşhis edildiği takdirde oldukça kolay olan bir hastalıktır. Hastalığın erken evrede teşhis edilmesi durumunda aşağı yukarı iki haftalık tedavi süreci sonunda yüzde yüz başarı sağlanmaktadır. Hastalık, yoğun bir tedavi sürecinin ardından düzenli ilaç kullanımı ve hayat tarzı değişikliği ile birlikte tekrarlamamak üzere tedavi edilmektedir.

Hastalığın erken teşhisinin mümkün olmadığı durumlarda ise gastritin ileri dereceli belirtilerinin görülmeye başlaması söz konusudur. Bu belirtilerin görülmesi durumunda da hastalığın tedavi edilmesi kolay olmakla birlikte yüzde yüz başarı şansı biraz daha düşüktür. İstatistiksel olarak bakıldığında ileri dereceli gastrit hastalarının tedavisindeki tam başarı oranı yüzde seksenler civarındadır. Yani ileri dereceli gastrit hastalarının yüzde yirmi kadarı hastalıktan tam olarak kurtulamamaktadır. Bu durum hastaların gözünü korkutsa da uygulanan tedaviler sayesinde bu yüzde yirmilik kesimin hastalığa bağlı şikayetleri büyük oranda ortadan kaldırılmakta; hastalığa sebep olan bakteri, yayılım gösterdiği alanın oldukça geniş olmasından ve mide dışına sıçrama göstermesinden dolayı ortadan kaldırılamamaktadır. Bu sebepten ötürü ileri dereceli gastrit hastalarında eğer tam başarı sağlanamamış ise amaç gastrite sebep olan bakteriyi kontrol altında tutmaktadır.

Gastrit tedavisi basit olduğu kadar komplikedir. Doğru tedavinin uygulanabilmesi için hastalığın doğru teşhis edilmesi gerekir. Ayrıca doğru ve tam tedavinin yapılması için hastalığı ortaya çıkaran sebebin net olarak belirlenmesi ve onu da ortadan kaldıracak şekilde tedavi planının oluşturulması gerekmektedir. Bazı durumlarda hastalık bakteriye bağlı olarak bazı tetikleyicilerin olması durumunda agresif bir oluşum sergilerken bazı durumlarda bakteriye ihtiyaç duymamaktadır. Hastalığın sebebi bağışıklık sisteminin kendisi olabileceği gibi belirli bir hastalığın tedavisi için kullanılan ilaç veya psikolojik bir sebep olabilmektedir. Bu açıdan değerlendirildiğinde gastriti ortaya çıkaran sebepler oldukça geniş bir yelpazede incelenebilir. Uzman bir doktorun tüm bu seçenekleri inceleyerek hastalığın sebebini tam olarak saptaması beklenir. Tedavi sırasında kullanılacak metodolojinin, hastalığı ortaya çıkaran nedeni de yok edecek şekilde geliştirilmesi, gastrit hastalığının tam tedavisi için olmazsa olmazdır.

Hastalığın tedavisinde üç yöntem kullanılır. Bu üç yöntem ayrı metodolojiler sunan yöntemler olmaktan çok birlikte kullanılan ve birbirini tamamlayan yöntemlerdir. Hastalığın ilk evrede geriletilmesi, tamamen tedavi edilmesi ve sonrasında tekrarlamasının önüne geçilmesi gerekmektedir. Bu üç evreye de ayrı ayrı yöntemler kullanılarak müdahale edilir ve en az zararla maksimum fayda elde edilir. Üç yöntemin hangi oranda kullanılacağı ise hastalığın tipi, doktorun tecrübesi, hastanın durumu ve yaşam tarzı ile doğrudan alakalıdır.

Gastritin tedavi edilmesi için antibiyotikler, mide asidi dengeleyiciler kullanılır. Bu iki ilaç grubu, hastalığın ilaçlı tedavisinin tamamını oluşturur. Hastanın tedavi edilmesinin ardından hayat tarzı değişiklikleri ve gerekiyorsa psikolojik destek yöntemleri kullanılır. Yani gastrit tedavisinin hasta etkileşimli olarak yürütüldüğünü söylemek mümkündür.

Hastalığı ortaya çıkaran sebepleri yok etmek doktorun ve kullanılan ilaçların görevi iken hastalığın tekrarlamamasını garanti altına almak hastanın görevidir. Beslenme, uyku, spor alışkanlıklarını değiştirmesi; strese sebep olan durum ve ortamları hayatından uzaklaştırması gerekmektedir. Bu açıdan değerlendirildiğinde gastrit tedavisinin cesaret istediğini söylemek dahi mümkündür. Hastalığın hasta tarafından uygulanan tedavisinde yani hayat tarzı değişikliğinde oldukça önemli sonuçlar elde edilir ve sadece gastritin değil, birçok hastalığın önüne geçilir.

Gastrit Tedavisinde İlaç Kullanımı

Gastritin ilaçlı tedavisinde proton pompa inhibitörü ya da PPI olarak adlandırılan ilaç grubu tedaviye başlangıç aşamasında ilk olarak kullanılan, tedavinin sonrası için hazırlık sürecinin yapılmasını sağlayan ilaç grubudur. Bilindiği üzere gastrit ortaya çıktıktan sonra mide mukozasının tamamen hakimiyet altına alır. Mide asidini üreten hücreler de bu bölgede yer aldığından dolayı çok üretim gibi bir sorun ortaya çıkar. Ayrıca mide asidine karşı mukus tabakasının hassaslaşması, gastrite bağlı belirtilerin ortaya çıkmasına sebep olur.

Hastalığın tedavi süreci proton pompa inhibitörü kullanımıyla başlar. Sebebi, mide asidinin mukusa zarar vermesinin önüne geçmek ve hastalığın belirtilerini azaltmak için mide asidi seviyesini azaltmaktır. Ayrıca proton pompa inhibitöründen sonra alınacak olan antibiyotiklerin uygun ortamı (mide asidinin baskılandığı ortam) bulabilmesi için de proton pompa inhibitörleri oldukça önemlidir.

Esasen mide asidinin azaltılmasının birçok yolu olsa da bu yollardan hiçbiri uzun soluklu olmamaktadır. Yaklaşık iki hafta sürecek antibiyotik tedavisi süresi boyunca mide asidinin belirli seviyelerde tutulması oldukça önemlidir. Bu seviyenin, sindirimi bozmayacak şekilde ayarlanması da ayrıca önem taşıdığından dolayı proton pompa inhibitörünün hangi dozda kullanılacağının incelikle hesaplanması gerekmektedir.

Proton pompa inhibitörlerinin çalışma mekanizması tam olarak şöyledir:

  • İnhibitörlerin amacı, spesifik olarak bazı enzimleri bloke etmektir. Mide paryetal hücresinin içerisinde hidrojen ve potasyum oluşumları, alınan proton pompa inhibitörleri sayesinde tamamen bloke edilir.
  • Proton pompa inhibitörleri nötr yüklü olarak vücuda ağız yoluyla alınırlar. Nötr yüklü olmalarından dolayı bloke edecekleri hücrelere ulaşmaları oldukça kolaydır. Yüksek asidik ortamla karşılaştığı anda ilaç aktif hale geçer ve görevini yerine getirmeye başlar.
  • Yapılan ölçümlere göre proton pompa inhibitörlerinin kullanımı sonrasında midedeki asit yüzde doksan dokuz oranında önlenebilmektedir. Asidin bu derece düşük seviyelere çekilmesi sayesinde antibiyotikler sorunsuz olarak görevini yerine getirmektedir.
  • Tüm faydalarının yanında nadiren de olsa ilaç kullanımına bağlı olarak sindirim sisteminin doğru çalışmaması gibi bir durum ortaya çıkar. Normalde olmaması gereken sindirim problemi, ilacın alınmasından sonra asit düzenin azalmasına bağlı olarak ortaya çıkabilir. Spesifik olarak bazı gıdaların sindirilmesinde problemlerle karşılaşılabilir.
  • İlacın etkisinin ortaya çıkması yarım saat ile iki saat arasında sürebilir. Genelde ilk ilacın alınmasından sonra beklenen etki görülmez. İlk ve başarılı etkiler için ilacın iki gün boyunca düzenli olarak kullanılması gerekmektedir.
  • Bazı ilaçlar proton pompa inhibitörleri ile aynı görevi yerine getirmektedir. Bu ilaçlara H2 blokerleri adı verilmekle birlikte birçoğunun proton pompa inhibitörlerinden daha etkisiz olduğu saptanmıştır.
  • Proton pompa inhibitörlerinin yoğun kullanımı sayesinde mide asidi seviyesi, hücre bazında yapılan müdahaleden dolayı büyük oranda azalır. Mide asidinin azalması, mide asidine bağlı olarak gelişen belirtilerin de ortadan kalkmasını sağlar. İlaçların kullanımından sonra hastanın hayatında büyük rahatlamalar yaşansa da gastritin tam tedavisi için ikinci aşamaya geçilir. İkinci aşama antibiyotik tedavisidir ve sadece bakteri kaynaklı olarak ortaya çıkan gastritlerin tedavisinde kullanılmaktadır.
  • Hastalığın ortadan kaldırılabilmesi için mide mukozasında koloni halini almış bakterilerin temizlenerek iltihaplı yapının bağışıklık sistemi tarafından temizlenmesinin önünün açılması gerekir. Bu amaçla tek değil, ikili antibiyotik tedavisi uygulanır. Gastrit tedavisinde kullanılan antibiyotikler metronidazol ve klaritromisin olarak adlandırılmaktadır. Nadiren de olsa hastanın özel durumuna bağlı olarak ikinci antibiyotik yerine bizmut salisilat kullanılabilir.
  • Proton pompa inhibitörü kullanımı ile asit seviyesinin istenen seviyeye çekilemediği durumlarda bizmut salisilat kullanımı söz konusudur. Bu ilaç mide iç yüzeyini kaplayarak mukozanın asitten etkilenmesinin önüne geçer. Nadiren kullanılır, oldukça etkili bir ilaçtır.
  • Hastanın antibiyotik tedavisini belirlenen dozlar halinde yaklaşık iki hafta kadar sürdürmesi beklenir. Bu süreç, eldeki tüm dozlar bittiğinde tamamlanır ve hastalığa sebep olan bakterinin ortadan kalkmasıyla sonuçlar. Antibiyotik tedavisinin bitiminden sonra bakterinin hala var olup olmadığının anlaşılabilmesi için dışkı testi, kan testi veya üre nefes testi uygulaması yapılabilir. Eğer hala bakteriden kalıntılar var ise antibiyotik tedavisi devam ettirilebilir.
  • Hastalığın sebebi bakteri tabanlı değilse tedavi olarak ülser ile aynı yol izlenir. Bu sayede, gastritin yol açtığı sıkıntıların ortadan kaldırılması mümkündür. Ortada, mide mukozasına zarar veren bir bakteri bulunmadığı için amaç mide mukozasına zarar veren mide asidinin üretimini yavaşlatmaktır. Bu amaçla proton pompa inhibitörleri kullanılabileceği gibi daha kontrollü bir süreç için anasitler de kullanılabilir. Bu kontrol aşaması mide asidinin seviyesiyle doğrudan alakalıdır. Sonrasında bir antibiyotik tedavisi olmayacağı için genelde H2 blokerleri tercih edilir.

Mide asidi üretimini orta seviyede kesen H2 blokerleri:

  • Simetidin
  • Ranitidin
  • Nizatidine
  • Famotidin

Mide asidi üretimini ileri seviyede kesen H2 blokerleri:

  • Esomeprazol
  • Lansoprazol
  • Omeprazol
  • Pantoprazol
  • Rabeprazol

Olarak sıralanabilir. Amaç, hastaya en uygun olacak şekilde, sindirim sistemini durdurmadan mide asidi seviyesini istenen seviyeye çekmektir. Gastritin bakteri kaynaklı olmadığı durumlarda genelde stres kaynaklı sebepler etkili olduğundan dolayı, tedavi sürecinin devamı olarak mide asidini kontrol altında tutan hafif seviyeli ilaçlara ek olarak stresi ortaya çıkaran sebebin ortadan kaldırılması ve hastaya psikolojik destek sunulması gerekmektedir.

Gastrit Tedavisinde Psikolojik Destek

Gastrit tedavisini sadece ilaçlar ile yapabilmek, hastalığı ortaya çıkaran sebebin bakteri olmadığı durumlarda oldukça zordur. İstatistiksel olarak incelendiğinde, gastrit vakalarının birçoğunda bakteri görülse de tetikleyici unsur olarak stres göze çarpmaktadır. Yani dolaylı yoldan bir değerlendirme yaptığımızda hastalığın sebebinin büyük oranda stres olduğu söylemek mümkündür. İnsanların hayatlarında stres durumunu ortaya çıkaran sebepler oldukça fazla olabilir. Bu sebeplerin çözülebilmesinin anahtarı ise hastaya verilecek olacak psikolojik destektir.

Günümüzde şehir yaşamı, stres oluşumunun başlıca sebeplerinden biridir. Şehir dediğimiz küçük alana sıkışan belki de milyonlarca insan hayatlarını devam ettirmeye çalışırken aynı zamanda birbirleri ile rekabete girmektedir. Bu durum doğrudan fark edilmese dahi yapılanlar ve düşünülenler ile kişinin bünyesinde strese bağlı baskının artmasına sebep olmaktadır. Şehir yaşamı içinde yaşayan veya yaşamak zorunda olan kişilerin gastrit başta olmak üzere sindirim sistemi hastalıklarına yakalanma oranları daha fazladır.

Buradan hareketle gastrit hastalarının hastalıktan tam olarak kurtulabilmeleri için mümkünse şehir yaşamını bırakmaları eğer bu mümkün değilse şehir yaşamı içerisinde stres oluşturan durumlardan kurtulmaları gerekmektedir. Unutulmaması gereken nokta, stresin sürekli varlığı durumunda gastritin de sürekli olarak gelişebileceği ortam bulunur. Yani stres, gastrit hastalığının tekrarlamasına da sebep olmaktadır. Herhangi bir tedavide olduğu gibi gastrit tedavisinde de ilk amaç, hastalığı ortaya çıkaran sebebin tamamen yok edilmesidir. Stresi klasik tıbbi yöntemler ile ortadan kaldırmak oldukça zor olduğundan dolayı yapılabilecek en iyi şey, gastritin tedavisi için kullanılan ilaçların yanı sıra belirli bir süre psikolojik destek sunmaktadır. Bu durum doğrudan doğruya bu işin uzmanı olan bir hekim tarafından verilmelidir.

Hastalığa dair stres oluşturan unsurların psikolojik destek ile ortadan kaldırılması oldukça kolaydır. Bu ortadan kaldırma işleminin tamamlanmasıyla hastalığın büyük oranda tekrarının önüne geçilir. İlaç tedavisi ve psikolojik desteğe ek olarak hayat tarzında yapılması gereken değişikliklerin de yapılmasıyla gastrit, tekrarlaması oldukça zor bir hastalık haline dönüşecektir.

Gastrit Tedavisinde Hayat Tarzı Değişiklikleri

Gastritin ortaya çıkışında bakteri ve stres oldukça önemli unsurlardır. Bakterinin vücuda girmesinden yıllar sonra hastalığa sebep olmasında da stres oldukça önemlidir. Buradan hareketle gastritin oluşumunda stresin doğrudan veya dolaylı olarak etkili olduğunu söylemek mümkündür.

Hastalığın tedavi aşamasına genelde proton pompa inhibitörlerinin kullanımıyla başlanır ve eğer bakteri kaynaklı ise antibiyotikler ile devam edilir. Mide asidinin kontrol altına alınarak antibiyotikler için uygun ortam yaratıldıktan sonra belirli bir süre boyunca antibiyotiklerin bakterileri temizlemesi beklenir. Bu aşamada hastaya psikolojik destek sunulması göz önünde bulundurulabilir ancak her hasta için şart değildir. Eğer hastalığın altında yatan sebebin stres veya stres kaynaklı olduğu tespit edilirse hastaya hayat tarzında değişiklikler yapması tavsiye edilir. Hastanın hayatını değiştirebilmek amacıyla yapabileceği birçok değişiklik bulunmaktadır. Bunların hepsi, hastanın psikolojik olarak düze çıkmasına ve stres seviyesini azaltmasına yardımcı olmaktadır.

Genel olarak hastanın hayatında yapabileceği değişiklikleri sıralamak gerekirse:

  • Beslenme alışkanlıklarının değiştirilmesi, hastalığın tedavi edilmesinde büyük önem taşır. Beslenme alışkanlıklarının lifli, sağlıklı ve dengeli besinler üzerine kurulması; asit ve kafein gibi zarar veren maddelerin beslenme düzeninden çıkarılması, hastalığın tedavi edilmesi açısından altın değerinde tavsiyelerdir. Ayrıca ne yenildiği kadar ne zaman yenildiği de önemlidir. Gastrit hastalarının başlıca sorunlarından bir tanesi mide asidinin kontrolsüz olarak üretiliyor olmasıdır. Mide asidinin üretimi hücrelerin ve hormonların elindedir. Hücre ve hormonlar, tüketim zamanlarını önceden kestirerek mide asidinin artmasını sağlamaktadır. Besin tüketiminin belli öğünlere ve saatlere sığdırılması mide asidinin üretiminin de kontrol altına alınabileceği anlamı taşımaktadır. Bu sebepten ötürü gastrit hastalarının yapması gereken şey doğru besinleri, doğru miktarda ve doğru zamanda tüketmektir. Özellikle yeşil ağırlıklı beslenmek, gastritin olumsuz sonuçlarının ortadan kalkması için büyük avantaj sağlayacaktır.
  • Düzenli spor yapılması, metabolizmanın çalışma hızının düzenlenmesi açısından oldukça önemlidir. Metabolizmanın düzenlenmesi, hormon seviyelerinin belirlenmesinde kritik önem taşır. Gastrit hastalarında düzensiz mide asidi üretimi olduğundan dolayı, hormonların çalışma döngüsü, mide asidi seviyesinin kontrol altına alınması için önemli bir etmendir. Bu etmenin spor sayesinde düzeltilebilmesi mümkün olduğundan dolayı gastrit hastalarının hem hastalığın belirtilerini azaltmak hem de stres seviyesini düşürmek amacıyla günde en bir saat civarı spor egzersizi yapması tavsiye edilmektedir.
  • Uyku düzenini sağlamak ve günün tercihen gece olan kısmında, REM uykusunu da alacak şekilde uyumak oldukça önemlidir. Bazı hormonlar sadece günün belli saatlerinde salgılanmaktadır. Bu döngünün tutturulabilmesi için uykunun gece vaktine alınması ve yeterli olarak icra edilmesi gerekir.

Bu öneriler kişinin hayat tarzını değiştirecek büyüklüktedir. Ayrıca stres seviyesini azaltarak başta gastrit olmak üzere birçok hastalığın ortaya çıkmasına engel teşkil ederler. Ayrıca ortaya çıkmış ama henüz teşhis edilememiş hastalıkların da gerilemesine hatta iyileşmesine katkı sağlayacak önerilerdir.

Gastrit Tedavi Süresi

Gastrit hastalığının tedavi süresi genelde kullanılan antibiyotiklerin hangi dozda kullanılacağı ile doğrudan ilintilidir. Ayrıca yüzde yüz tedavi edilemeyen gastrit hastalarında tedavi oldukça uzun süreler devam etmekle birlikte tedavinin yoğunluğu değişmektedir. Gastrit hastalığının akut veya kronik olması da tedavi süresi üzerinde ciddi değişikliklere sebep olmakla birlikte genel olarak bir gastrit tedavisinin iki hafta yoğun olarak sürdüğünü söylemek mümkündür. Bu süre, proton pompa inhibitörlerinin alınmaya başladığı tarih ile son antibiyotiğin kullanıldığı aralığı ifade etmektedir. Yüzde yüz olarak tedavi edilemeyen, yani hastalığa sebep olan bakterinin tam olarak ortadan kaldırılamadığı hastalarda ise iki haftalık yoğun tedavi süresinin ardından hafif yoğunluklu tedavi sürekli olarak devam etmektedir. Düşük yoğunluklu olan bu tedavi boyunca hastanın mide asidi seviyesi kontrol altında tutularak hastalığa bağlı olarak gerçekleşen olumsuz etkilerin hafifletilmesi amaçlanmaktadır.

Gastrit Tedavi Öncesi

Gastrit hastalığının tedavi öncesindeki süreci, hastalığın doğru teşhisi için geçen süreyi ifade eder. Genelde hastalığa dair uygulanan testlerin sonuç süresi bir günü geçmediği için, tedaviye başlamadan önce bir günlük bir süreç vardır. Tedavide kullanılan yöntemler de ilaçlar yardımıyla yürütüldüğü için, hastalık öncesindeki süreç oldukça kısa tutulabilmektedir.

Tedaviden önce hastaların yapması gereken herhangi bir şey bulunmaz. Hastalığa dair belirtileri tespit edip ilgili şikayetlerle doktora başvurmaları yeterlidir. Bundan sonraki süreci hastanın fiziki muayenesi ve gerekiyorsa diğer testlere girme süreci oluşturacaktır.

Hastalığın teşhisinde kullanılan yöntemler, hastalığın etki ettiği alanla olan temasından kaynaklı sonuçları gözlemlemek üzerine kurgulanmıştır. İlk olarak yapılan fiziki muayene ile hastalığın fiziki belirtileri tespit edilir. Şüphenin kesinleştirilmesi ve hastalığın hangi çeşidine sahip olunduğunun belirlenmesi için kan testi, dışkı testi ve üre nefes testi uygulanabilir. Son aşamada ise nadiren kullanılsa da endoskopi uygulamasına başvurulmaktadır. Tüm yöntemlerden alınan sonuçların uzman bir hekim tarafından birleştirilmesi ile tedavi öncesi dönemde hastalığın türüne dair kesin sonuçlar elde edilmekte ve bunlara göre tedavi süreci kurgulanmaktadır. Tedavinin hastaya özel geliştirilmesi, tam tedavi için olmazsa olmazdır. İlacın dozu, ilaca ek olarak uygulanacak tedbirler, tedavi öncesindeki süreçte karar verilen durumlardır.

Fiziki Muayene

Hastanın gastrite dair şikayetleri fark etmesinin ardından dahiliye doktoruna başvurması gerekmektedir. Doktora başvurmasının ardından doğrudan testler yerine fiziki olarak muayene edilmesi gerekir. Gastrit oluşurken beraberinde fiziksel bazı belirtiler de ortaya çıkarır. Midenin esnekliği azalır, şişkinlik hissi artar. Bu şişkinlik durumu el ile yapılan fiziki muayenede de fark edilebilir duruma gelir. Özellikle üst mide bölgesinde şişliğin olması durumu gastrite yorulur ve tanının kesinleştirilmesi amacıyla diğer test yöntemlerine müracaat edilir.

Kan Testi

Kan testi, kan değerlerini anlamak amacıyla yapılan, koldan geçen damarlardan şırınga ile alınan kan üzerinde gerçekleştirilen oldukça basit bir testtir. Testin basit olmasının tam tersine, vücudun o an içinde bulunduğu durum hakkında verdiği bilgiler oldukça önemlidir.

Gastrit, mide mukozasının iltihaplanmasıyla ortaya çıkan bir hastalıktır. Vücudun herhangi bir bölgesinde çıkan iltihaplanmayla doğrudan doğruya bağışıklık sistemi mücadele eder. Bu mücadeleyi gerçekleştirmek ve iltihaplı dokuyu yok etmek için lenfositleri yani akyuvarları kullanılır. İltihabın olduğu bölgenin tespit edilmesinden sonra kandaki lenfosit miktarı muazzam miktarlarda artırılır. Bölgeleye ulaşan T ve B lenfositleri iltihaplı dokuya antikor üreterek saldırır. Antikor üretilmesi durumu, kandaki antikor seviyesinin de artmasına sebep olur.

Gastritin kesin tanısının konulması amacıyla yapılan testlerde, bağışıklık sisteminin elemanlarına dair varlık aranmaktadır. Hasta olmayan bir insanın kanında da belirli bir miktar lenfosit bulunmasına rağmen hasta olanlarda bu sayı fark edilebilir derecede yükselmiştir.

Dışkı Testi

Dışkı, ağızdan alınan besinlerin sindirim sistemi tarafından tamamen süzülmesi sonrası ortaya çıkan atıktır. Ağızdan bir besin alındığında dişler tarafından bir miktar parçalanarak yemek borusu için uygun hale getirilir. Yemek borusu ile mideye taşınan besin, burada mide asidi ve diğer enzimler tarafından kıvamlı bir sıvıya dönüştürülür ve depolanır. Vücudun enerji ihtiyacına göre bağırsaklara sevk edilir ve yararlı maddelerden arındırılarak anüsten atılır. Tüm bu süreç, ağızdan alınan besinin dışkıya dönüşürken geçtiği alanlardaki faktörlerden etkilenmesine sebep. Gastritin varlığı halinde, mideye gelen besin buradaki iltihaplı yapının elemanlarından ve bağışıklık sisteminin bu iltihaplı yapıyı yok etmek için oluşturduğu antikorlardan etkilenecektir. Yani bu hücre tiplerini beraberinde vücudun dışına taşıyacaktır.

Gastritin fiziki muayenesinin ardından tanının kesinleştirilmesi amacıyla dışkı testi uygulanabilir. Bu testte dışkıdaki antikor miktarının varlığı araştırılır. Eğer çıkan antikor miktarı fazla ise gastrite bağlı olarak gerçekleştiği sonucuna varılır.

Üre Nefes Testi

Sindirim sisteminde sadece gastritin değil, birçok hastalığın varlığının saptanabilmesi için en uygun yöntemlerden bir tanesi üre nefes testidir. Testin maliyeti oldukça düşüktür. Ufak klinikler tarafından bile kolayca yapılabilir. Ayrıca gastroskopi gerektirmediğinden dolayı ilk tercih olarak gastrit veya ülser şüphesi olan hastalara uygulanmaktadır. Doktorlar genelde kırk yaş altı hastalara gastroskopi yapmaktan imtina ettikleri için bu test gastritin kesin teşhisinde önemli bir araç olmaktadır.

Testin amacı, mide bölgesinde yerleşmiş olan; gastrit ve ülserin başlıca sebeplerinden birisi olan helicobacter pylori isimli bakterinin tespit edilmesidir. Halkın büyük bir kesimi bu bakteriyi vücudunda barındırsa da gastrit şikayetiyle başvuran hastalarda bu tespitin özel olarak yapılması oldukça önemlidir.

Testin duyarlılığı yani bakteriyi tespit edebilme oranı oldukça yüksektir. Bu duyarlılık seviyesinden dolayı da oldukça güvenilir bir test yöntemi olarak kabul edilmektedir. C-14 yani karbon 14 ile işaretlenmiş üre hastaya içirilir. C-14’ün etki edebilmesi için yaklaşık olarak on beş ile otuz dakika arasında bir bekleme süreci geçiriliyor. Sürenin tamamlanmasından sonra hastanın nefesinde C-14’ün görülüp görülmediği ölçülür. Eğer bakteri mevcut ise hastanın nefesinde C-14 görülür, değil ise görülmez.

Endoskopi (Gastroskopi)

Endoskopinin, gastrit ve ülseri tespit edecek şekilde özelleştirilmiş haline gastroskopi adı verilmektedir. İki cihaz ya da yöntem arasında mantık açısından fark bulunmamakla beraber cihaz açısından ufak farklar bulunmaktadır. Amaç yemek borusu, mide ve bağırsaklarda ortaya çıkan hastalıkların teşhisini ve gerektiğinde de tedavisini yapabilmektir.

Gastroskopi cihazlarının kalınlıkları değişkendir. Kalınlık ile kullanım amacı arasında doğrudan bağ olmakla birlikte sadece teşhis amacıyla kullanılan cihazların kalınlığı düşüktür. Cihazın yapısını sağlığa zararlı olmayan bir plastik oluşturur. Bu plastiğin orta bölgesi, müdahale edilmesi gerektiğinde ilgili tıbbi cihazların sokulabilmesi için boştur. Plastik oldukça esnek olmasından dolayı fizyolojik yapıya göre kolayca şekil alabilmektedir. Ayrıca daha iyi bir görüntüleme için ucunda LED ışık ve yüksek çözünürlüklü bir kamera bulunmaktadır. Kameradan alınan yüksek çözünürlüklü görüntüler hekim tarafından bir ekran üzerinden izlenmektedir. Gastroskopi bağırsaklara kadar inebilse de genelde bağırsak görüntülemesi için kolonoskopi yöntemi tercih edilir.

Gastroskopide amaç sayılan bölgelerin iç yüzeyini görüntülemektir. Gastrit, ülser gibi hastalıklar mide iç yapısında iltihaplanmaya sebep olduklarından dolayı kolayca gözlemlenebilirler. Gerektiğinde bu yapılardan biyopsi için örnek alınabilmesi de gastroskopi cihazı sayesinde mümkündür. Gastroskopi yapılacak kişinin önceden hazırlanması gerekir. Bu hazırlık aşamasında bağırsaklara bakılmayacak ise müshil gibi ilaçların tüketilmesine gerek yoktur. Operasyondan önceki gün akşam yediden sonra yemek yenmemeli ve mide görüntüleme için boşaltılmalıdır. Görüntüleme esnasında eğer müdahalede bulunulmayacaksa hafif etkili anestezi ilaçları hastaya verilir. Eğer müdahale yapılacaksa kullanılan ilaçların dozu artırılır. İşlem yaklaşık on – on beş dakika arasında sürer.

Gastroskopi ile amaç gastriti oluşturan yapının büyüklüğünü saptamak ve gerekirse buradan örnek almaktır. Kırk yaş altı olanlarda gastrit teşhisi için gastroskopiden çok üre nefes testi uygulanmaktadır. Kırk yaş sonrasında ise ülser ve mide kanseri riski arttığından dolayı yılda en az bir kez gastroskopi uygulamasına başvurulmaktadır.

Gastrit Tedavi Sonrası

Gastrit hastalığının tedavi sonrasını oluşturan süreç esasen tedavinin başladığı ilk gündür. Yani tedavi öncesi – tedavi anı – tedavi sonrası süreç iç içe geçmiş durumdadır. Bunun sebebi alınan ilaçların uzun süreli olması ve bazen tedavi sonrasındaki sürecin hiç bitmemesidir. Bu durum hastalığın yüzde yüz tedavi edilip edilememesiyle doğrudan alakalıdır.

Tedavi sonrası süreçte hastanın yapması gerekenler doktora göre çok daha fazladır. Tedaviyi yapmak doktorun görevi iken tedaviye uygun davranmak ve onu nötralize edecek davranışlardan kaçınmak tamamen hastanın görevidir. Tedavi sonrasındaki süreçte doktorun tek rolü kontrol mekanizması olmasıdır.

Tedavi öncesi süreçte hastalığın nedeninin tam olarak tespit edilmiş olması gerekir. Hastaya, gastritin ne gibi durumlardan beslendiğinin anlatılması ve tedaviden sonraki süreçte bu durumlara dikkat etmesi tavsiye edilir. Beslenme önerileri, yaşam önerileri bu tavsiyelerin temelini oluşturur. Ayrıca spor yapılması, uykunun düzeltilmesi de tavsiyeler arasındadır.

Gastrit tedavisinin tamamlanmasının ardından hastalığın tekrarlama riskini de ortadan kaldırmak için hayat tarzı değişikliğine gidilmesi gerekir. Ayrıca tedavinin tam olarak yapılamadığı hastalarda mide asidini düzenlemek için kullanılacak ilaçların aksatılmaması da oldukça önemlidir. Bu ilaçlarla beraber yine hayat tarzı değişikliğine gitmek ve mide asidini yükseltecek her türlü durumdan kaçınmak gereklidir.

Vitamin ve Mineral Takviyeleri

Hastalığın tedavi edilmesinden sonra eğer hastalığın nedenini doğrudan bağışıklık sistemi zayıflıkları oluşturuyorsa, bağışıklık sisteminin takviye edilmesi gerekmektedir. Bu amaçla yapılması gereken şeylerin başında hayat tarzı değişiklikleri ile vücudu dengeye getirmek varken ikincil olarak da vitamin ve mineral takviyeleri gelmektedir. Bağışıklık sistemi gücünü ve kuvvetini, ağız yolu ile alınan besinlerden sağlamaktadır. Bu besinlerin, gastrit hastalığı boyunca tam olarak süzülememesinden ve gastritin etkilerine bağlı olarak iştahın kapanmasından dolayı bağışıklık sisteminin zayıflaması söz konusu olmuştur. Bu gibi olumsuz bir durumun ortadan kaldırılabilmesi için, vücudun ihtiyaç duyduğu birçok vitaminin yapay yollarla vücuda yollanması gerekmektedir. Bu sayede bağışıklık sistemi güçlendirilecek, yeniden iltihap oluşumunun doğrudan önüne geçilecektir. Ayrıca vücudun vitamin ve mineraller tarafından takviye edilmesi sadece gastritin değil, birçok hastalığın ortadan kalkmasını sağlayacaktır.

Beslenme, Spor ve Uyku Düzeninin Sağlanması

Bu üç kavram beraberinde hayat tarzı değişikliğini de getirmektedir. Gastritin iki sebebi bulunur. Bunlardan birincisi bakteri iken ikincisi strestir. Stresi ortaya çıkaran sebepler araştırıldığında beslenmenin, sporun ve uyku düzeninin oldukça önemli olduğu görülecektir. İyi beslenmeyen, spor yapmayan ve uykusu düzensiz olan kişilerde gastritin ortaya çıkma ihtimali oldukça yüksektir. Hastalığın teşhis edilip tedavi ile ortadan kaldırılmasından sonra, tekrarlama riskinin de ortadan kaldırılması için bu üç kavramdaki iyi yönlü değişme mecburidir.

Hastaların gastritten sonra iyi beslenmeleri için:

  • İlk olarak vücuda zararlı olan alkol ve sigaranın bırakılması gerekmektedir. Her ikisi de mide mukozasının değişime uğrayarak iltihaplanmaya açık hale gelmesinde kilit role sahiptir. Özellikle aç karnına alkol tüketimi gastritin başlıca sebepleri arasında sayılmaktadır. Sigara ise zamanla beraber alkolle benzer bir etkiyi göstermektedir.
  • Tüketilecek besinlerin asit değerlerinin düşük olması gerekmektedir. Gastritin belirtilerini ortaya çıkaran etmenlerin başında mide asidi seviyesinin yüksek olması gelmektedir. Bu sebepten ötürü, ilaçlarla kontrol altına alınmış bir durumun tekrarlanmaması açısından asitli her türlü besinden uzak durulmalıdır. Aynı zamanda kafein de mide asidi ve dokusu üzerinde olumsuz etkilere sahiptir.
  • Hastaların neyi, ne miktarda ve ne zaman yediği oldukça önemlidir. Günü, az miktarda yemeğin yendiği çok sayıda öğüne bölmek ve akşam yedi ile sabah yedi arasında besin tüketmemek oldukça önemlidir.
  • Kereviz, lahana ve brokoli gibi sebzeleri tüketmek, gastrite bağlı belirtilerin hafiflemesini; tedaviden sonra ise tekrarlamamasını sağlamaktadır. Yeşil ağırlıklı beslenmek, gastrit sonrası dönemde oldukça önemlidir.
  • Tüketilen besinlerin antioksidan bakımından zengin olması tavsiye edilir. Bu sayede bağışıklık sistemine yardımcı olunabilir. Bağışıklık sisteminin kuvvetli olması tekrardan iltihap oluşumu ihtimalini tamamen ortadan kaldırır. Bu tür sebze ve meyvelere böğürtlen, kiraz ve domates örnek olarak verilebilir.
  • İşlenmiş gıdaların tüketiminden uzak durulmalıdır. İşlenmiş gıdalar hem içerdikleri maddeler hem de sindirim sistemini aşırı yormaları sebebiyle gastrit sonrası süreçte oldukça tehlikelidir. Bu tür gıdaların başında, Türkiye’de tüketimi oldukça yaygın olan beyaz ekmek gelmektedir.
  • Protein desteğinin yüksek olması gerekmektedir. Protein için balık ile et tüketimi yapılabilir ancak ikisinin de yağsız veya az yağlı olması gerekmektedir.
  • Trans yağların tüketiminden kaçınılmalıdır. Fast – food tarzı beslenmek gastrit hastaları için oldukça tehlikelidir. Yemeklerde de doğal yağlar tercih edilmeli; özellikle de zeytinyağı kullanılmalıdır.
  • Tüm beslenme önerilerinin yanında pH açısından iyi bir değere sahip, iyi bir kaynaktan alınmış su tüketiminin artırılması gerekmektedir.
  • Hastaların gastritten sonra metabolizma hızlarının düzenlemek için spor egzersizlerine de önem vermesi gerekmektedir. Ya doğrudan bir spor dalı ile ilgilenilmeli ya da günlük olarak bir saat karışık spor egzersizi yapmalıdırlar. Bu sayede metabolizma düzene girecek, kan akışı kontrol edilecek ve hormon üretimi kritik konular olumlu yönde etkilenecektir.
  • Beslenme ve spor önerilerinin arzu edilen başarıyı elde edebilmesi için hastaların, tedavi sonrasında uyku düzenlerini oturtmaları gerekir. Bazı hormonlar sadece gece uykusu sırasında üretilmektedir. Bu gibi durumlardan mahrum kalmamak için hastaların gece vakti, REM uykusu alacak şekilde en az altı – sekiz saat uyuması tavsiye edilir.
  • Bu üçlünün birleşmesi durumunda hem stres seviyesinin kontrolü yapılabilir hem de hastalığın tekrarlamasının önüne geçilebilir. Bu üçlü sadece gastrit için değil; neredeyse tüm hastalıklar için oldukça önemli etkiler oluşturmaktadır. Düzenli olmaları, sağlıklı bir beden için olmazsa olmazdır.

Stres Seviyesinin Düşük Tutulması

Stres, aşırı dozda olmadığı sürece vücudun bütünlüğünü sağlamada ve hayatı devam ettirmede gerekli bir araçtır. Ancak dışsal faktörlere bağlı olarak stres seviyesinin kontrol edilemediği durumlarda bir o kadar da zararlıdır. Gastrit sonrası süreçte stresin kontrol edilmesi, zaten hastalığın ortaya çıkış sebeplerinin başında gelen bir durumu engellemek açısından oldukça önemlidir.

Stres her ne kadar çağımızın sorunu gibi görünse de esasen temeli çok daha eskilere dayanmaktadır. İnsan psikolojisinin anlaşılamadığı dönemlerde oldukça büyük etkiler yapmıştır. Günümüzde ise insan psikolojisi bir nebze olsun anlaşılabildiği için tedavisi ve kontrolü daha mümkün olan bir durum haline gelmiştir.

Stres tüm dünyada gözlenen bir sorundur. Sebeplerinin başında da şehir yaşamı gelmektedir. Şehir yaşamının yoğun yapısı, rekabetçi ortamı insanların psikolojisi üzerinde olumsuz etkilere sahiptir. Stres, vücuda karşı gelen olumsuz etkilere, vücudun verdiği tepkileri ifade eder. Sadece psikolojik mahiyette değil; aynı zamanda fiziki olarak da bir tepki oluşması durumunu ifade etmektedir.

Gastrit tedavisi sonrasında stres seviyesinin kontrol edilebilmesi, hastalığın tekrarlamaması açısından büyük önem taşır. Kişilerin, eğer mümkünse şehir hayatını bırakması ve uyku, spor, beslenme düzenlerinde değişikliklere gitmesi gerekir. Stres oluşturabilecek her türlü durumdan kaçınılması ve gerekiyorsa iş yaşamından dahi uzaklaşılması gerekmektedir. Tüm bu stresten uzaklaşma süreci sadece gastritin değil, diğer birçok hastalığın da önleyicisi durumundadır. Günümüzde şehir yaşamı, iş yaşamı stres odaklarıdır. Ayrıca kişinin duygular travmalar yaşaması da stresi artıran bir diğer olgudur.

Sık Sorulan Sorular

Gastritin tedavisi erken teşhis edildiğinde oldukça kolaydır. Erken teşhis edilemediği durumlarda da kolay olmasına rağmen bazen tedavi edilemediği de olmaktadır. Bu tür hastalarda da şikayetleri minimuma indirecek yöntemler uygulanmaktadır. Gastrit tedavisinin öncesi ve sonrası ile değerlendirmesini detaylıca yapmış olmamıza rağmen risk grubunda olanların kafasında soru işareti oluşması muhtemeldir. Bu sorulara spesifik yanıtlar vermek için bazı soruların cevaplanması gerekir.

Gastrit kansere neden olur mu?

Gastrit hastalığının ortaya çıkışında iki sebep bulunmaktadır. Bunlardan birisi olan bakteri kaynaklı gastrit oluşumunda, hastalığın kronik olduğunu söylemek mümkündür. Bir hastalığın kronik olması, anlık belirtilerini hafifletirken uzun süreli sonuçlarının tedavi olunmadığı müddetçe kaçınılmaz olduğunu ifade etmektedir.

Gastrit hastalığının kronik olması ve tedavi edilmemesi durumunda ciddi dereceli sindirim sistemi problemlerine ek olarak doku değişimleri de gözlenebilir. İltihaplı yapı zamanla mide mukozasını değiştirmeye başlar. Tıp literatüründe doku değişimi aynı zamanda kanser başlangıcı olarak kabul edilmektedir. Yani gastritin mide kanserine sebep olma durumu bulunmakla beraber her gastrit mide kanserine dönüşecek diye bir kural yoktur. Bazı gastritler en ufak belirti vermez, bazı gastritler ağır belirtiler verse de ülsere ya da kansere dönüşmez. Sonuç tamamen hasta özelinde belirlenen özel koşullara ve hastanın kansere olan genetik yatkınlığına bağlıdır.

Midede gastrit olması diğer organlara zarar verir mi?

Gastrit mide mukozasını etkisi altına alan bir hastalıktır. Bu hastalığın ileri evrelerinde dahi midenin dış çeperinde iltihaplanma görülmez. Ancak bazı durumlarda iltihaplı dokunun ve bu dokuya sebep olan bakterinin bağırsaklara doğru inerek ülsere sebep olduğu gözlemlenmiştir. Yani gastrit, dolaylı yoldan diğer organlara zarar vermektedir. Bunun önüne geçmek için ilk gastrit belirtilerinden sonra mutlaka bir doktora başvurulmalıdır.

Gastrit reflüye dönüşür mü?

Gastrit ile reflü arasında bir dönüşümden değil de sebep – sonuç ilişkisinden bahsetmek daha mantıklıdır. Bilindiği üzere gastrit hastalarında mide mukozası iltihaplanmaktadır. Bu iltihaplanma mide mukozasındaki hücrelerin aşırı derecede mide asidi üretmesine ve mukus tabakasının bu aside karşı aşırı hassas hale gelmesine sebep olmaktadır. Mide asidinin aşırı derecede üretilmesi, mide kapasitesinin ilgili sıvıyı tamamen taşıyamamasına sebep olmaktadır. Tüketilen besinlerin de etkisiyle midede bulunan ve orada kalması gereken mide asidinin yemek borusuna doğru taşması ve geri gitmemesi söz konusudur. Reflü, mideden gelen bu asidin yemek borusuna zarar vermesi şeklinde tarif edilebilecek bir hastalıktır. Her gastrit hastasında reflü görülmese de birçoğunda görülmesinden dolayı iki hastalık beraber incelenmektedir.

Gastrit hastaları hangi yiyeceklerden uzak durmalıdır?

Gastrit hastaları mide asit seviyelerini artıracak her türlü besinden uzak durmalıdır. Bu besinlerin başında da asit oranı yüksek meyveler, sebzeler ve kola gibi yapay gıdalar yer almaktadır. Ayrıca kafein de gastrit hastalarının uzak durması gereken maddelerdendir. Gastrit hastalarının olabildiğince lifli, asitsiz ve yeşil ağırlıklı beslenmesi tavsiye edilmektedir.

Gastrit tedavisi için hangi kliniğe başvurulmalıdır?

Gastritin kendine has belirtilerinin hasta tarafından tespit edilmesinden sonra doğrudan hastanelerin dahiliye kliniğine başvurması gerekir. Dahiliye kliniği hastanın teşhisinin yapılacağı ve gerektiğinde diğer kliniklere yönlendirileceği alan olmakla beraber hastalığın teşhisinin gastrit olarak konulması halinde tüm teşhis, test ve tedavi süreci dahiliye kliniği tarafından işletilecektir.

Gastrit tedavisinde kullanılacak doğal yöntemler nelerdir?

Gastritin kesin tedavisi hastanelerde ve tıbbi yöntemlerle yapılmakla birlikte, gastrite dair şikayetleri hafifletmek amacıyla uygulanabilecek bazı yöntemler bulunmaktadır. Doğal olarak uygulanan hiçbir yöntem kronik gastrit tedavisi olarak kullanılamaz. Kronik gastritin altında yatan bakterinin vücuttan atılabilmesi için antibiyotik tedavisi olmazsa olmazdır.

Şikayetleri azaltmak amacıyla uygulanabilecek doğal yöntemler şunlardır:

  • Karabol tohumlarının kullanılması, hastalığın sebep olduğu fazla asit üretimi sorununu ortadan kaldırmada yardımcı olacaktır. Ayrıca gastritin standart belirtisi olarak ortaya çıkan geğirme, gaz çıkarma, şişkinlik ve yanma gibi durumların hafifletilmesi veya tamamen ortadan kaldırılmasında da etkisi olacaktır.
  • Zencefilin çay şeklinde demlenerek ve sonrasında bal ile karıştırılarak günde iki ya da üç kez tüketilmesi, gastrite bağlı şikayetlerin hafiflemesine yardımcı olacaktır. Ayrıca şikayetler arttığında da doğrudan kullanılabilir.
  • Yoğurt tüketimi, içerisindeki probiyotiklerin oldukça yoğun olmasından dolayı bağışıklık sistemine yardımcı olmaktadır. Ayrıca bakterinin baskılanması konusunda da oldukça etkili bir doğal yöntemdir.

Gastrit tedavisi ameliyat gerektirir mi?

Gastrit tedavisinin cerrahi olarak tedavisi mümkün değildir. Tek tedavi yöntemi ilaçların kullanımı ve hayat tarzının değiştirilmesidir. Gastritin ilerleyerek mide kanserine dönüşmesi halinde cerrahi uygulamalara başvurulabilir.

Çok yemek gastrite sebep olur mu?

Çok yemekten ziyade tüketilen besinlerin mahiyeti gastrit oluşumu üzerinde etkilidir. Sağlıksız, aşırı yağlı, et ağırlıklı, asit açısından yoğun besinleri tüketmek akut olarak gastritin gelişmesine sebep olabilir. Tavsiye edilen az miktardaki sağlıklı besini çok öğünde tüketmektir.

Gastrit hastalığında ağızdan kan gelir mi?

Gastritin nadiren de olsa iltihaplı hale getirdiği yapılarda kanamaya sebep olduğu gözlemlenmiştir. Bu yaralar genelde mikro yaralar olarak değerlendirilmekle birlikte nadiren de olsa büyük oldukları gözlemlenmiştir. Kanama aşamasına gelen bir gastrit hastalığının dokular üzerinde oldukça olumsuz etkileri olduğundan dolayı acilen tedavi edilmesi gerekir. Eğer tedavi edilmezse gastritin ülsere ve hatta mide kanserine dönme ihtimali oldukça artar.

Gastrit ağız kokusuna neden olur mu?

Gastritin mide dokusunu iltihaplı hale getirmesi sindirim sisteminin tamamında kötü koku oluşumuna sebep olur. Yemek borusu üzerinden ağıza da kötü koku aktarımı olacağından dolayı evet, gastrit ağız kokusuna neden olur. Diş fırçalamak bu kokunun önüne geçmez.

Gastrit cinselliği etkiler mi?

Gastrit hastalığının mide ve sindirim sistemi üzerinde oluşturduğu baskı, ayrıca gaz çıkarmak ve geğirmek gibi belirtileri doğrudan cinsel performansı etkilemese de partner ile olan durumu etkileyebilir.

Gastrit Tedavisi Nasıl Uygulanır?

Günümüzde gastritin iki tip tedavisi bulunur. İlk ve en çok tavsiye edilen hayat tarzının, beslenme alışkanlıklarının değiştirilmesidir. Mide iç yapısını tahriş eden, asit salgısını artıran ve etkileşime giren her türlü besinle ilişik kesin olarak kesilmelidir. Asitli yiyecek ve içecekler tüketilmemeli; alkol ve sigara kullanılmamalıdır. Ayrıca stres unsurlarından uzak durmak ve standart öğün sayısında beslenmek faydalı olacaktır. İkinci tedavide ise ilaçlar kullanılır. Mide asidi baskılanır ve gastrit kaynakları ilaçlar ile yok edilir.

Gastrit Tedavisi Ne Kadar Sürer?

İki tedavi yönteminin birlikte uygulanması söz konusudur. İlaçlar sürekli olarak kullanılmaz. Gastrit ciddi belirti veriyorsa ilaçlar kullanılarak mide asidi baskılanır ve sonrasında ilaç kesilir. Tekrar belirti çıktığında ilaç tekrar kullanılır. Hayat tarzı değişiklikleri ise ömür boyudur. Yani gastrit tedavisinde belirli bir süre verilemez. Belirtilere göre tedavi sürekli olarak devam eder.

Gastrit Tedavisi Olan Nasıl Beslenmelidir?

Gastrit olanlar ve tedavi sürecine girenler beslenme alışkanlıklarını midelerine göre düzenlemek zorundadır. İlk kural günün alakasız saatlerinde yemek tüketilmemesidir. İkinci kural ise öğün sayısının standart olmasıdır. Üçüncü kural ise gastrite iyi gelebilecek besinlere göre düzenlenmiş diyet listelerinin uygulanmasıdır. Bu yiyecekler şunlardır:

  1. Asit içeriği olmayan taze meyveler ve sebzeler,
  2. Lif oranı yüksek posalı gıdalar,
  3. Yavaş sindirilen tahıl ürünleri,
  4. Yağ oranı düşük besinler,
  5. Evde mayalanmış yoğurt. Bu yiyeceklerin ağırlıkta olduğu, tüketilmemesi gereken besinlerden de izole edilen diyetler gastriti baskılamada oldukça etkilidir.
İlgili Bölümler
İlgili Hastalıklar