Sizlere daha iyi bir hizmet sunabilmek için sitemizde çerezlerden faydalanıyoruz. Deneyimlerinizi kişiselleştirmek amacıyla KVKK ve GDPR uyarınca kullanılan çerezler bakımından daha fazla bilgi için Kişisel Verilerin Korunması Kanunu sayfasını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.

Akdeniz Ateşi Hastalığı (FMF)

Akdeniz Ateşi (FMF) Hastalığı Hakkında
Akdeniz Ateşi (FMF) Hastalığının Nedenleri
Akdeniz Ateşi (FMF) Hastalığının Belirtileri
Akdeniz Ateşi (FMF) Hastalığı Teşhis Ve Tanı Yöntemleri
Akdeniz Ateşi (FMF) Hastalığı Risk Faktörleri
Akdeniz Ateşi (FMF) Hastalığı Komplikasyonları
Akdeniz Ateşi Hastalığı Önlenebilir Mi?
Sık Sorulan Sorular

Ailevi Akdeniz Ateşi olarak da bilinen ve asıl adı Familial Mediterranean Fever olduğu için kısaca FMF olarak bahsedilen hastalık isminden de anlaşılacağı üzere daha çok genetiğe bağlı olarak gözükmektedir. Tekrarlı olarak yaşanan yüksek ateş, karın, akciğer ve eklemlerdeki inflamasyona bağlı olan ağrı ile birlikte kendini gösteren iltihaba bağlı da bir hastalıktır.

İnceleyen ve Onaylayan : Prof. Dr. Mehmet Soy

Akdeniz Ateşi (FMF) Hastalığı Hakkında

Akdeniz Ateşi hastalığı genetik açıdan incelendiğinde otozomal resesif geçişli bir hastalık olarak gözümüze çarpar. Bir diğer şekilde söylemek gerekirse hastalığı taşıyan anne veya babanın olan çocuklarının dörtte birinde yani %25’inde bu hastalığın gelişmesidir. FMF hastalığı kendisini periyodik olarak yaşanan ateş ile birlikte gösterir. Bunun yanı sıra yüksek şiddetli karın, göğüs ağrısı, ağrılı şişli eklemler, ishal ve kabızlık, kas ağrıları, kırmızı döküntüler, skrotumda şişme gibi durumlar FMF yaşayan hastalarda gözükebilir. Ailevi Akdeniz Ateşi hastalığına sahip kişilerin hepsi bu özellikleri taşıyacak diye bir durum yoktur. FMF hastalığı da kendi içinde tiplere ayrılmaktadır.

Periyodik Ateş Sendromu

Ailevi Akdeniz Ateşi yani FMF ateş sendromları ile birlikte kendisini ilk kez hasta ile tanıştırmaya başlar. Periyodik olarak gerçekleşen FMF hastalığında yüksek ateş kendisini her seferinde göstermektedir. Bazen tek başına ateş şikâyeti dahi olabilir. Ateş FMF’te en çok gözüken durumdur.

Akdeniz Ateşi Hastalığı

Nadir görülse de hayatın ilk 10 yılında hastada gözükebilir. Bunun dışında genellikle 20’li yaşların öncesinde bulgu vermeye başlar. En yaygın gözükme zamanı ise 20 orta yaşlardadır. Bazen de 40’lı yaşlarda bulgu verdiği görülmüştür. Akdeniz Ateşi Hastalığı ataklar halinde hastada nüfuz eder. Bu atakların ortalama süresi en az 12 saat en çok da 96 saat olarak görülmektedir. Ancak yapılan araştırmalarda atak süresi genel olarak 48-96 saat olarak tespit edilmiş durumda.

Akdeniz Ateşi Hastalığı Epidemiyoloji

FMF hastalığı adı ile de bağlantılı olarak Akdeniz ülkelerinin milletlerinde görülmektedir. Bunun bir sebebi olarak hastalığın ortaya çıkış döneminde Akdeniz ve çevresinde genlerde mutasyona sebep verebilecek değişimlerin yaşanması ve insanların bu durumdan etkilenmesi olarak açıklanabilir. Akdeniz Ateşi hastalığı genellikle Eskanazi Yahudileri, Sefarad Yahudileri, Türkler, Araplar, İtalyanlar, Ermeniler, Yunanlar, İspanyollar’da gözükür. Nüfus sayısına da bağlı olarak en fazla oranda görünen millet 1/250-2000 oranında gözüken Yahudiler ve 1/500 oranında gözüken Ermeniler olarak dikkat çekmektedir. Bunun dışında bizim ülkemizde de yüksek nüfus ile karşılaştırınca oldukça yüksek bir oran dikkatimizi çekiyor. Türklerdeki hastalık oranı ise 1/1000 olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu oranın sebeplerinden biri ise Türkiye’nin bu milletlerden birçok kişi barındırıyor oluşu ve ülke içinde evlilik ihtimali ile FMF hastalıklı çocukların doğma ihtimalinin artması olarak söylenebilir. Ülkemizde Akdeniz Ateşi Hastalığının en çok görüldüğü bölge İç Anadolu Bölgesi olarak dikkat çekmektedir. Erkeklerde de kadınlara oranda FMF hastalığına rastlanır.

Hastalığın Tipleri

Akdeniz Ateşi Hastalığı genlerdeki mutasyonlar sebebi ile çeşitli şekillerde kendisini göstermektedir. Bunlar üç şekilde kendisini gösterdiği için etkileri ve bulguları da dolayısı ile birbirinden farklı olabilir.

Fenotip 1

FMF Fenotip tip 1 tekrarlayan ateşin ve seröz zarların inflamasyonu ile ilişkilidir. Bu inflamasyonlar peritonitis, sinovitis veya plöritis olarak gözükür. Tekrarlayan ateş buradaki en büyük bulgu olarak karşımıza çıkar.

Fenotip 2

FMF yani Akdeniz Ateşi Hastalığının fenotip 2 tanımı ise fenotip 1’in aksine tekrarlayan inflamasyona ve ateş bulunmayan bir hastanın ilk bulgusu olarak amiloidoz ortaya çıkışı ile gözükür.

Fenotip 3

Akdeniz Ateşi Hastalığında şu ana kadar 2 fenotip belirlenmiş olsa dahi yeni mutasyonlarla üçüncü bir fenotipin görülebileceği de tahmin edilmektedir. Bu fenotipte ise ortaya çıkabilecek olan bulgular ilk iki fenotipteki bulguların aynı anda gözükme riskidir. Bu risk oldukça düşük bir ihtimal olsa dahi takipte kalınması ve dikkatlice incelenmesi gerek gösterir.

Akdeniz Ateşi (FMF) Hastalığının Nedenleri

Ailevi Akdeniz Ateşi hastalığı genetik bir hastalıktır. Ebeveynlerden çocuklarına resesif bir etki içinde olan gen ile birlikte geçer. Bu gende gerçekleşen bir mutasyon ile birlikte vücutta inflamasyonlar engellemede aksaklıklara neden olabilir. FMF hastalarında mutasyon geni MEFV’dir.

Genetik Sebepler

MEFV geninde tespit edilen 183 adet mutasyonun sadece belirli eksonlarda gerçekleşen mutasyonlar FMF hastalığı ile ilişkilendirilmiştir. Bu mutasyon çeşidi ise hastanın hastalığı ne kadar şiddetli geçirmesinin sebebidir.

M694V Mutasyonu

Yapılan araştırmalar sonucunda ülkemizde %30,9 olarak en fazla yaygın olan mutasyon çeşidinin M694V olduğu görülmüştür. Bu mutasyonun hangi sonuçlar ile yaşandığının araştırmaları ise sürmektedir.

Homozigot Mm69V Mutasyonu

Homozigot Mm69V mutasyonu geçiren MEFV genine rastlanan hastaların %40’ında FMF hastalığı görülmektedir.

E148Q Mutasyonu

Türk toplumunda en fazla rastlanan üçüncü mutasyon çeşidi olan E148Q mutasyonu diğer mutasyonlar gibi Pyrin proteinin kodlanması ile gerçekleşir.

V726A Mutasyonu

V726A mutasyonu Türklerde en az gözüken ancak yine FMF’e sebebiyet veren mutasyonlardan gözükmektedir.

Akdeniz Ateşi (FMF) Hastalığının Belirtileri

Akdeniz Ateşi hastalığının belirtileri arasında ilk başta yüksek ateş dikkat çekmektedir. Bunun yanı sıra karın ağrısı, göğüs ağrısı, kas ağrıları ve kırmızı döküntüler gibi belirtiler gösterilmektedir.

Ateş

Ailevi Akdeniz Ateşi hastalığının birincil belirtisi ateşin yükselmesidir. FMF hastalığında bazı durumlarda ateş 40 dereceye kadar çıkabilmekte ve tehlikeli durumlar yaratabilmektedir. Ateşin yanı sıra diğer belirtilerin de oluşması beklenebilir. Ancak bu her zaman söz konusu olamaz. Bazen yalnızca ateş yükselmesi hastada gözükebilir.

Karın Ağrısı

FMF hastalarında yaygın olarak görülen bir belirti de karın ağrısıdır. Bu ağrının temeli ise karın zarının mikrop olmadan iltihaplanması ile ilişkili olarak gözümüze çarpar. Ancak bu durum yine de kolesistit, apandisit ve böbrek taşına bağlı olarak gelişen karın ağrılarından ayırt edilebilmelidir. Kadınlarda olan Ailevi Akdeniz Ateşi hastalığında ise adet zamanında yaşanan ağrı bununla karıştırılabilmekte ve teşhisin geç koyulmasına sebep olmaktadır. Bu dönemlerde laboratuvar testlerinde lökosit, fibrinojen CRP değerleri kontrol edilmelidir.

Göğüs Ağrısı

Atak yaşayan Akdeniz Ateşi hastalarının yarısından fazlasında göğüs ağrısı görülebilir. Bu ağrıların sebebi ise akciğer zarında inflamasyona bağlı gerçekleşen sıvı toplanması olarak gözükür. Bu ağrıyı yaşayan kişiler çoğunlukla nefes alış verişinde şiddetli ağrı çektiklerini belirtir. Bu ağrı çeşidine plöritik göğüs ağrısı denir. Bir diğer göğüs ağrısı çeşidi ise perikardit olarak belirlenir. Bu ağrının sebebi ise kalp zarındaki inflamasyona bağlı olmasıdır. Perikardit şeklinde yaşanan ağrı öne doğru eğilince azalan bir çeşittir. Siz de bu ağrılardan yaşıyorsanız en yakın hastaneye giderek tetkiklerinizi muhakkak yaptırınız.

Ağrılı Şişli Eklemler

Ailevi Akdeniz Ateşi hastalarının yüzde 75’inde bu duruma rastlanmaktadır. En çok da diz ve ayak bileği bu durumdan etkilenir. Bu ağrıların geçmesi yaklaşık olarak 72 saat ile 96 saat arasında değişmektedir. Hastaların yüzde 5’lik kısmında eklemlerdeki bulguların iyileşmesi gecikebilir. Bu tarz durumu yaşayan hastaların düşük bir ihtimal dahi olsa iltihaplı bel romatizmasının oluşabilme riski bulunmaktadır. Eklemler buna rağmen büyük çoğunlukla geride hasar bırakmadan iyileşir. Kalça ekleminin bu durumdan etkilenmesi ise hasar riskini beraberinde getirir ve cerrahi bir müdahale gerektirebilir. Bunun dışında artrit de gözükmektedir. Artrit genellikle tek eklem-diz ayak bileği kısmında oluşan iltihaplardır. Akut olarak gerçekleşir ve iyileşme süresi 1 ila 4 hafta arasıdır. Bunun yanı sıra küçük eklemlerin tutulduğu da nadiren gözükebilir.

İshal ve Kabızlık

FMF hastalarının atak sırasında kabızlık yani konstipasyon geçirmesi olağan bir durumdur. Hastalar bu dönemde tuvalete çok fazla çıkamamakta ve buna bağlı olarak da karın ağrısı yaşayabilmektedir. İkincil olarak bahsettiğimiz karın ağrılarının arasında bu bulunmaz. Bu durum göz önünde bulundurularak tetkiklerin tekrarlanması gerekebilir. Akdeniz ateşi hastalığı ile mücadele eden kişilerin yaşadığı bir sorun ise atak sırasında gelişen kabızlığın atak bittikten sonra ise ishale dönüşmesidir. Ataklar sırasında sürekli kasılan kaslar ve eklemler ataktan sonra eski haline döner ve bu karın kaslarını da içerir. Bundan ötürü ishal riski ortaya çıkmaktadır. Bu yüzden hastaların hastalıkları sırasında bolca su tüketmeleri oldukça önemlidir.

Kas Ağrıları

Ailevi Akdeniz Ateşi hastalarında miyalji olarak adlandırılan kas ağrıları da görülmektedir. Yüksek ateş ve eklem ağrıları sırasında kasılan vücut dolayısıyla kas ağrılarını da beraberinde getirir. Bu kas ağrıları devamlı olmayıp arada bir gözükmektedir. Atak sırasında zaman zaman ağrı yaşansa da devamlılığı bulunmayabilir. Kasların eğer ağrı yaşanıyorsa düzelme süresi 48 saat ile 72 saat arasında değişmektedir. Kasılan vücudu yatıştırabilmek için bazı durumlarda kas gevşetici tedavisi kullanılabilir.

Kırmızı Döküntüler

FMF hastalarında atak sırasında ve sonrasında erizepel benzeri döküntüler gözükmektedir. Bu döküntü hastaların %20’sinde rastlanır. Bu döküntüler sıklıkla diz ve ayak bileği arasındaki deride ortaya çıkar. Bu döküntünün sınırları belirgindir ve yama şeklinde bir kırmızı döküntüdür. Bu döküntüler 2 ila 4 gün arasında değişen bir sürede geriler. Bu döküntüden başka yine deride el ile bastırma ile solmayan genellikle 1 ila 2 milimetre maksimum olarak da 1 santimetre çapında döküntüler de oluşabilir. Damar duvarı iltihabına ışık tutan bu durumda idrar renginde koyulaşma veya dışkıda kanama bulunup bulunmadığına özellikle dikkat edilmelidir. Eğer hastalığınızda bu tarz durumlar yaşıyorsanız mutlaka doktorunuza bildiriniz.

Skrotumda Şişme

Ailevi Akdeniz Ateşi hastalığında az bir oranda dahi olsa görülen bir özellik daha vardır. Bu belirtilerden birisi de skrotumda şişme olarak belirir. Skrotum yani testislerde yaşanan bu şişmenin sebebi testisleri saran zarda ataklar halinde iltihaplanmaların görülmesidir. Ağrı genellikle tek taraflı olarak görülmekte ve 12 saatte giderek artmaktadır. Şişlik ve kızarıklık duruma göre değişkenlik gösterip gelişebilir. Ergenlik öncesinde hastalığın ortaya çıkışı sırasında da Ailevi Akdeniz Ateşi hastalığının ilk belirtisi olarak da ortaya çıkabilir. Bu şişme etkisini arttırdığı 12 saat sonunda yavaş yavaş azalır ve ağrılar da ortadan kalkar. Ağrıların ve şişmenin azalmaması durumunda doktorunuza danışmayı ihmal etmeyiniz.

Akdeniz Ateşi (FMF) Hastalığı Teşhis ve Tanı Yöntemleri

FMF hastalığının tanısı klinik bulgulara da dayanabilmekte olup aile geçmişinde FMF hastalığının olup olmadığına muayene bulgularına ve laboratuvar testleri sonucunda belirli dayanaklara bağlı olarak koyulur. Laboratuvar testlerinin yapılmasındaki asıl amaç kan değerleri arasında yer alan lökosit, sedimantasyon ve CRP değerlerinde herhangi bir artışın olup olmadığının kontrol edilmesidir. Bu değerlerde yer alan artış ailevi akdeniz ateşi hastalığının tanısını desteklemektedir. Bunların dışında hekim gerek duyar ve akdeniz ateşi hastalığının tanısını koymada eksiklik çeker ise, genetik testleri de istemesi mümkündür.

Fiziksel Muayene

FMF hastalığına tanı konulabilmesi için fiziksel muayenelerde belirli bulgular kendisini göstermektedir. Bunlar abdominal ağrı, plöritik ağrı, artrit ağrı olarak gözükebilir. Bu ağrı çeşitleri ayrı ayrı olarak kendini gösterebileceği gibi birlikte de hastanın vücudunda nüfuz edebilir. Bunun dışında klinik olarak tanı konulabilmesi için ateş tekrarı önemlidir. 12 saat ila 96 saat arası sürebilen ateş atakları FMF hastalığı için karakteristik önem taşımakta olup önemli bir kriter olarak gözümüze çarpar.

Aile Hastalık Öyküsünün İncelenmesi

Aile öyküsünün pozitif olarak gözükmesi tanıyı önemli derecede destekler. Tüm bunlar ışığında dahi Akdeniz ateşi hastalığının resesif yani çekinik olarak taşınan bir genetik hastalık olması sebebi ile ailede başka kimsede görülebileceği de akıllardan çıkarılmamalıdır. Aile öyküsüne bakılan bir hastanın geçmişte de akrabalarında bu hastalığın görülme olasılığı vardır. Tanısı konmadığı halde bu hastalığa sahip aile büyükleri var olabilir.

Kan Tahlilleri

Klinik bulgularda FMF tanısı konulabilecek hastaların kan tahlilleri de yapılmaktadır. Bu tahlillerin gerçekleştirilmesi ve sonuçların doğru bir şekilde okunması tanıyı koyma konusunda önemli bir gerekliliktir. Bu tahlillerde lökositoz, sedimantasyon, fibrinojen ve CRP değerleri büyük bir önem arz eder. Sedimantasyondaki artış ve CRP değerlerinin yükselmesi eğer atak sırasında gözlemlenmiş ve ataktan sonra bu değerler normale dönmüşse tanının koyulmasında büyük etkendir. Ancak bu değerlerin pozitif olarak gözükmesinin yalnızca FMF’e özgü olmadığı da belirtilmelidir. Bu değerler sadece vücutta bir inflamasyona olduğuna dair işaret koyar.

Genetik Testler

FMF hastalığında dikkat edilmesi gereken konulardan biri ise genetik durumdur. FMF tanısı konulabilecek bir hastada gerekli olan genetik testlerin yapılması mecburi değildir. Bu testlerde MEFV geninde Akdeniz ateşi hastalığı ile ilgili bir mutasyon olup olmadığı anlaşılır. MEFV geni üzerinde bu zamana kadar tanımlanmış olan mutasyon adedi 183'tür. Bu mutasyonların akdeniz ateşi ile alakalı olan kısımları ise 10, 5, 3 ve 2 numaraları eksonlarıdır.

Akdeniz Ateşi (FMF) Hastalığı Risk Faktörleri

Ailevi Akdeniz Ateşi hastalığı genetik bir hastalıktır. Herhangi bir şekilde bulaşıcı olmadığı için bu hastalığın risk faktörleri arasında ailenizin geçmişinde bu hastalığa sahip bir kişinin olup olmayacağı önemlidir. Bunun dışında belirttiğimiz gibi eğer bu hastalığı taşıyan Akdeniz ırklarından birine sahipseniz bu hastalığı yaşamasınız bile taşıyıcı olma ihtimaliniz vardır. Bunun dışında Ailevi Akdeniz Ateşi hastalığı için başka herhangi bir risk faktörü bulunmamaktadır.

Aile Hastalık Öyküsü

FMF hastalığı için en önemli etken genetik kodlarınızdır. Ailevi Akdeniz Ateşi hastalığı genetik olarak resesif bir şekilde taşındığı için eğer ailenizin geçmişinde bu hastalığa sahip bir kişi varsa hastalığa sahip olma oranınız artar. Çekinik bir gen üzerinde taşınan ve mutasyonların sonucunda bu hastalığın oluşması sebebiyle ailenizin herhangi bir kısmında bu hastalığın olup olmadığınızı araştırmanız sizin için bir fikir edinme tekniği olabilir. Ancak yinelemek gerekirse çekinik bir gen olduğu için bu hastalığı taşıma ihtimaliniz en yüksek ihtimalle %25’tir. İki FMF hastası kişinin evliliğinden doğan çocukların ise yine FMF hastası olma ihtimali yüksektir. Ebeveynlerin genetik kodlarını taşıyan çocukların çocuklarının da FMF hastası olma durumu yine %25 olarak saptanabilir.

Akdeniz Irkından Olmak

Ailevi Akdeniz Ateşi hastalığına sahip olma olasılığınız eğer bu hastalığı taşıyan Akdeniz ırklarından birine aitseniz yüksektir. En fazla Eskanazi Yahudileri, Sefarad Yahudileri, Türkler, Araplar, İtalyanlar, Ermeniler, Yunanlar, İspanyollar arasında gözüken FMF hastalığı bu ırklara ait gibi gözükse de başka ülkelerde de bu duruma rastlanabilmektedir. Bunun epidemiyolojik olarak kesin bir lügatı bulunmamakla birlikte yaygın durum budur. Türklerde en fazla orta Anadolu’da gözüken Akdeniz Ateşi hastalığı 1/1000 oranına sahiptir. Yani her 1000 kişiden biri Türkiye’de FMF hastasıdır. Hastalık bizim ülkemizde olduğu gibi diğer ülkelerde de yaklaşık oranlarda gözükebilmektedir. Ancak bu aynı sayıda göründüğü anlamına gelmemektedir. Ülkelerin nüfusları ile orantılandığı zaman Türkiye’de diğer ülkelere göre daha yüksek sonuçlar ortaya çıkabilmektedir. Yani kısacası eğer Akdeniz ırkından bir millettenseniz FMF hastalığı riskiniz var demektir.

Akdeniz Ateşi (FMF) Hastalığı Komplikasyonları

Ailevi Akdeniz Ateşi atakları sırasında vücutta çok fazla miktarda protein üretimi gözlenir. Proteinin kan içinde fazla miktarda birikmesi ile birlikte bazı organlar bu durumdan hasar görebilir. Bu durum tıp dilinde amiloidoz olarak belirtilmektedir. Vücutta fazla proteinin birikmesi ile özellikle böbrekler fazlaca hasar görebilir.

Kısırlık

Kısırlık, Akdeniz Ateşi Hastalığına sahip kadınlarda görülebilen bir durum olarak dikkat çekiyor. Hastalığı yaşamayan kadınlara göre FMF hastası kadınların kısırlık ihtimalleri daha yüksek bulunuyor ve bu kadınların düşük yapma oranı da diğerlerine göre fazla olarak beliriyor. Ayrıca hasarlı bir böbreğin hem anneye hem de bebeğe zararları oldukça fazladır. Erkeklerde kısırlık pek gözükmeyen bir durum olsa dahi yine risk taşımaktadır. Özellikle skrotal şişmelerin ve buradaki inflamasyonların sperm üretimin etkilediği gözlemlenmektedir. Ayrıca hastalığın tedavisinde kullanılan ilacın da sperm azaltan durumu belirtilmektedir. Bu durum nadir olarak gözükse dahi yine de bir riski ihtimali ortaya getirmektedir.

Kanda Fazla Protein Birikmesi

FMF hastalarının atakları sırasında vücut bu duruma tepki olarak protein üretir. Bu protein üretimi birçok anlamda sıkıntı yaratmaktadır. Bu durumlarda organların zarar görmesi özellikle böbreğin hasar alması çok olağan bir durumdur. Kanda fazla protein birikmesi amiloidoz olarak bilinir. Amiloidoz vücudun dokularındaki anormal birikim ve protein birikimden kaynaklı gelişen bir hastalık türü olarak adlandırılabilir. Amiloid birikintileri aslında amiloid fibrilleri olarak da bilinen protein lifleri tarafından oluşmaktadır. Bu amiloid fibrilleri normal olarak çözünen vücut proteinleri ile birlikte toplandığında güvenli bir şekilde uzaklaşmaz ve dokularda kaldığı zaman oluşur. İnsanlarda 30 çeşit proteinin amiloid öbeklemesi oluşturduğu gözlemlenmiş. Amiloid birikintiler yani fazla protein birikimi organlarda birikir ve hastalığa neden olur. Bu durumda da organ yapısını bozar ve bu durumdan etkilenen dokuların işlevleri zarar görür. Amiloidoz tıpkı FMF gibi bulaşıcı bir hastalık değildir. Ancak amiloidoz kalıtsal da değildir. Amiloidoz’un oluşmasının sebebi FMF tarzı hastalıklarla birlikte tetiklenmesi olarak görülebilir. Amiloidoz karaciğer boyutunun büyük ölçüde artmasına ve anormal çalışmasına sebep olur. Kalpte ise düzensiz kalp atışına sebebiyet verebilir. Sindirim sorunları gıda besin emilimi, kanama, tıkanma, yemek borusu ile ilgili sorunlar ise midenin amiloidoz’a verdiği tepkidir. Nefes darlığı da akciğerde amiloidoz gelişmesi sebebi ile görülebilir ki bu FMF hastalarında görülen bir durumdur.

Böbreklerde Hasar Oluşumu

Ailevi Akdeniz Ateşi’nde atak sırasında vücutta bolca protein sentezi gerçekleşir ve bu protein kanda dolaşıma başlar. Dolaşım sırasında bu proteinler organlara yerleşir ve bu organlara zarar verebilir. Bu durumdan en çok etkilenen organ ise böbreklerdir. Böbrekler fazla protein deposu olup amiloidoz etkisi ile hasar görür. Ancak bu tek seferde gerçekleşen bir şey değildir. Kümülatif bir şekilde her atakla biraz daha zorlanan böbrekler protein birikimine bağlı olarak zamanla işlevlerini aksatabilir. Bunu anlamanın yöntemlerinden biri idrarın rengidir. İdrar rengi koyu ve yoğun kokuya sahipse böbreklerin süzme işlemini başarılı bir şekilde yapamadığı ve proteinin fazlalığının kendisine tesir ettiği anlaşılabilir. İlerleyen safhalarda bazen bu durum böbrek yetmezliğine sebep verebilmektedir. Bu durumlarda oldukça dikkatli olunmalıdır. Vücudumuzdaki atıkların filtrelenmesi ve proteinleri yıkma yeteneğinin düşmesiyle idrarda büyük miktarda protein bulunabilir ve köpüklü idrara da neden olabilir. Ailevi Akdeniz Ateşi hastalığına sahip kişilerin Kolşisin ilacı kullanması amiloidin gelişmesine etkili bir şekilde engel olur. Bu nedenle bu hastaların ihmal etmemeleri gerekmektedir. Bu ilaç yalnızca protein sentezini dengelemekle kalmaz böbrek tutulumunu da engellemiş olur.

Eklem Ağrıları

Ailevi Akdeniz Ateşi hastalığında eklem ağrıları can sıkmaktadır. Bu ağrılar genellikle diz ve ayak bileklerinde olmaktadır. Buna rağmen yine lokal olarak başka eklemlerde de bu ağrılar gözlenebilir. Eklem tutulumu denilen bu olay iki parça halinde işlenebilir. Akut artrit ve uzamış artrit olarak iki safhada incelenebilir. Akut artrit FMF hastalarının yüzde 50’sinde gözükmektedir. Akut artrit yaşayan hastaların düzelmesi 48 ila 96 saat arasında değişebilirken uzamış artritte bu durum aylar boyunca görülebilmektedir. Akut artrit diz, ayak bileği, kalça, el bileğinde görülebilirken uzamış artrit yalnızca dizde gözükmektedir. Akut artritte spontane ve tam düzelme sağlanırken uzamış artritte kemik yıkımı olmamasına rağmen eklem deformesi olabilir. Uzamış artrit durumunda yüzde 0,4 oranında sakroileit yaşanabilir. Sakroileit omurganın alt bölümünün pelvise birleştiği yerde yani kalçada yer alan eklemlerden bir veya ikisinin iltihaplanması durumudur. Bu durumda bu bölgede büyük ağrılar yaşanmakta ve bu ağrılar hareket kabiliyetini de azaltmaktadır. Düşük orana rağmen uzamış artrit yaşayan kişilerin özellikle dikkat etmesi gereken bir başka durumda bu olarak göze çarpıyor. Uzamış artrite sahipseniz doktorunuzla sürekli olarak takipte kalmanız sizler için avantaj oluşturacaktır.

Akdeniz Ateşi Hastalığı Önlenebilir mi?

Akdeniz Ateşi Hastalığı genetik bir kod olduğu için herhangi bir şekilde önlenemez. Ancak tıptaki gelişmeler yaşanan atakları belirli bir seviyeye çekmeyi başarmıştır. Akdeniz Ateşi Hastalığı tedavi edilemese dahi etkilerinin azaltılması için bazı ilaçlar kullanılmaktadır. Bu ilaçlar tedavi sürecini bitirmez. Devamlı olarak kontrollü bir şekilde kullanılmalıdır.

Akdeniz Ateşi Hastalığı Belirtilerini Kontrol Altına Alan İlaçlar

Akdeniz Ateşi Hastalığı tedavisinde kullanılan en yaygın ilaç Kolşisindir. Kolşisin aynı zamanda gut hastalığı ve Behçet sendromuna yardımcı olarak da kullanılır. Kolşisin karaciğer fonksiyonları bozuk olanlarda daha yüksek bir toksisite göstermektedir. İnsanlarda sperm oluşumunu olumsuz yönde etkilediği de saptanmış durumdadır. Yaşlılarda ve güçsüz hastalarda dikkatli bir şekilde kullanılmalıdır. Maksimum dozlarda alındığında mide bulantısı, kusma, diyare, abdominal ağrı meydana getirebilir. Kolşisin aynı zamanda vitamin B12’nin reversibl yani geri döndürümüne yetersiz emilimine sebep olur. FMF gibi uzun süre tedavi gören hastalarda kan sayımları sürekli olarak yapılmalıdır. Kolşisin hamile kadınlarda doğum konusunda sıkıntı yaratabileceğinden ve karındaki çocuğa ölümcül zarar verebileceğinden ötürü ancak çok gerekli olduğu takdirde ve potansiyel yararı bebeğe verecek zarardan daha ağır basıyor ise kullanılmalıdır. Kolşisinin yan etkileri arasında uzun süre kullanımına bağlı olarak kemik iliği depresyonu ve aplastik anemi görülmüştür. Aşırı duyarlılık reaksiyonları arasında ise saç dökülmesi, kusma, diyare, abdominal ağrı, mide bulantısı belirlenmiş durumda. Ayrıca ilacın laboratuvar testlerinde alkalinfosfataz ve AST değerlerinde yükselme görülmektedir. FMF hastalarında krizlerin sıklığını ve şiddetini azaltmak için sürekli olarak uygulanır. Yıllık kriz sayısı 1 defadan azsa haftada 3-4 gün süre ile alınması tavsiye edilmektedir.

Sık Sorulan Sorular

Ailevi Akdeniz Ateşi olarak da bilinen FMF ile alakalı olarak pek çok soru akılları kurcalamaktadır. Bunlardan bazıları şu şekildedir.

Akdeniz Ateşi Hastalığı Tedavi Edilebilir mi?

Akdeniz Ateşi Hastalığı tam anlamıyla tedaviye sahip bir hastalık değildir ve kronik olarak görülür. Ancak atakların görülme sıklığını ve şiddetini tamamen azaltmak ilaçlar ile mümkün olmaktadır. Akdeniz ateşi hastalığına sahip bir kişi sürekli olarak Kolşisin kullanmak zorundadır. Kolşisin ilacı ile birlikte atakların sıklığı ve şiddeti azaltılabilmekte olup FMF atakları sırasında yaşanan negatif özellikleri azaltabilmek üzerine bir tedavi yöntemidir.

Akdeniz Ateşi Hastaları Ne Sıklıkta Atak Geçirir?

Bunun belirli bir cevabı yoktur. Akdeniz Ateşi Hastalarının nasıl ki ilk belirtileri çeşitlilik gösteriyorsa atak geçirme sıklığı ve süresi de insandan insana değişmektedir. Her insan aynı sıklıkta atak geçirmemektedir. Bu o kadar değişken bir durumdur ki atak geçiren kişilerin atak sıklığı ve süresi bile değişkenlik gösterebilir. Bu yüzden kesin bir kanıda konuşmak oldukça yanlıştır. Ancak ilaçlar ile birlikte atakların sıklığı azaltılabilmekte ve şiddetleri önlenebilmektedir. Tabii ki ilaçlar yine de herhangi bir şekilde bunu herkeste aynı seviyeye indirememektedir. Buradaki asıl mesele Akdeniz Ateşi hastalığına sahip kişilerin sürekli olarak buna hazırlıklı olmalarıdır. Zihin olarak bu duruma hazırlıklı yaşayan ve ilaçlarını sürekli olarak kullanan kişilerin daha az sıklıkta ve daha az şiddette atak geçirdiği gözlenmiş bulunmakta.

Akdeniz Ateşi Hastalarının Geçirdiği Ataklar Nasıl Önlenebilir?

Ailevi Akdeniz Ateşi hastalarının ataklarını önlemenin herhangi bir yolu açıkçası yoktur. Özellikle ilk atağın herhangi bir şekilde önlenmesinin bir yöntemi yoktur. FMF teşhisi konmuş bir hasta doğal olarak düzenli bir şekilde kolşisin kullanacaktır. Bu ilacın kullanımı sayesinde atakların gelişimi sadece ertelenebilir ancak önlenemez. Buna rağmen ataklar olduğunda hastaların kullanabileceği birkaç metot bulunmaktadır. Atak başladığında yüksek ateş ve baş ağrısına çözüm olarak uyku oldukça etkilidir. FMF hastalarının sürekli olarak atak sırasında dinlenmesi ve beslenmesi çok önemlidir.

Akdeniz Ateşi Hastalarının Geçirmiş Olduğu Atakların Riskleri Nelerdir?

Ataklar ile birlikte fazladan protein sentezi gerçekleşir. Bu protein sentezleri dolayısı ile organlarda fazla protein birikmesi sonucu organlarda aksaklıklar meydana gelebilir. Burada en yaygın olan organ ise böbrektir. Böbrek rahatsızlıklarına her atak biraz daha davetiye çıkartmaktadır. Bunun yanında kalp, akciğer, mide gibi organlarda da protein birikmesi sıkıntılara yol açabilir. Ataklarda en çok duyulan rahatsızlıklardan biri ise eklem ağrılarıdır. Eklem ağrıları akut olabileceği gibi uzun artrit şeklinde de görülebilir. Bu durumda Sakroileit hastalığı düşük bir oranda olsa dahi görülebilmektedir. Bu kalça ile alakalı bir durum olup bazı durumlarda ameliyat dahi gerekebilmektedir.

Akdeniz Ateşi Hastalığı Yaş Aralığı Nedir?

Akdeniz Ateşi Hastalığı genetik bir hastalık olduğu için herhangi bir yaş aralığı yoktur. Ancak hastalığın ortaya çıkışı her hastada farklı yaş dönemine denk gelebilmektedir. FMF hastalığı en fazla çocukken kendini gösterirken bunu 20’li yaşlar takip etmektedir. Bunun yanı sıra 40 yaşından sonra da hastalık kendini gösterebilmektedir. Her yaş grubunun belirtileri göründüğü gibi doktora gidilmesi ve gerekli tedavilerin yapılması önem arz eder. Bu yüzden yüksek ateş, eklem ağrısı gibi belirtiler belirirse ve deride döküntü yaşanırsa vakit kaybetmeden en yakın hastaneye gidip orada gerekli tetkiklerin yapılması gerekir.

Akdeniz Ateşi Hastalığının Fiziksel Belirtileri Nelerdir?

Ailevi Akdeniz Ateşi hastalığında size fikir verebilecek bazı belirtiler bulunur. Bunlardan en geneli ateştir. Yüksek ateşe maruz kalan kişilerin aynı anda karın ağrısı veya eklem ağrılarının bulunması FMF hastalığının bulunması anlamında önemli bulgular olarak dikkat çeker. Bunun yanı sıra göğüs ağrısı diz ve ayak bileği arasında bulunan deride döküntüler yaşanması, kas ağrıları, skrotal ağrılar, atak sırasında kabızlık ve devamında ishal durumunun yaşanması önemli belirtiler arasında sayılabilir. Ayrıca atak kendisini 48 ile 96 saat arasında gösteriyorsa birçok şey ortaya çıkmış demektir. Kadınlarda adet sancılarının karın ağrısı ile ayrımının yapılması ise önemli olacaktır. Tüm bunlardan sonra yapılan kan tahlillerinde değerlere bakılarak hastanın Ailevi Akdeniz Ateşi hastalığına sahip olup olmadığı netleşebilir.

Akdeniz Ateşi Hastalığı Kilo Kaybına Neden Olur mu?

Ailevi Akdeniz Ateşi Hastalığına sahip kişilerde atak sırasında düzenli beslenememek kabızlıktan sonraki ishal durumu hastanın kilo kaybına sebebiyet verebilir. Bunun dışında mide bulantısı gibi yan etkilerin ilaç ile birlikte gerçekleşmesi durumunda ise iştahsızlık kendisini gösterip hastanın kilo kaybetmesine bir yan sebep olabilir. Onun dışında hastalığın özellikle kendisinden bir kilo kaybı yaşamanız söz konusu değildir. Ancak herhangi bir ekstrem durumda mutlaka doktorunuza durumu bildirmeniz ve bunun araştırılmasını talep edebilirsiniz. Hastaların atak sırasında ve sonrasında beslenmelerini düzgün yapması herhangi bir kilo kaybını getirmez.

Akdeniz Ateşi Hastalığının Tarihçesi Nedir?

Ailevi Akdeniz Ateşi hastalığı tahmin edilirse binlerce yıldır Anadolu, Kafkaslar, Ortadoğu ve Akdeniz’e kıyısı olan birçok yerleşim yerinde var olmaktadır. Ancak FMF hastalığı 1945 yılına kadar bağımsız bir klinik antitez olarak tanımlanamayıp buna bir tespit yapılamamıştır. Ülkemizde 1946 yılından başlayarak tıbbi literatüre giren Akdeniz Ateşinin amiloidoza yol açtığı 1950 yılında anlaşılmış ve tedavi için çalışmalara başlanmıştır. 1972 yılında kolşisin ile tedavi edilebileceği keşfedilen Ailevi Akdeniz Ateşi 1997 yılında da MEFV geninin ve bu gen tarafından kodlanmış olan proteinin yani pyrin ve marenostrin’in bağımsız olarak iki ayrı grup tarafından eş zamanlı olarak keşfedilmesi ile iyice ilgi çekmiştir. Pyrin proteinindeki yapısal benzerliklerin Apoptisisde rol alan ölüm verilerine benzerlik göstermesi yineleyen inflamasyonlarla birlikte otoinflamatuar hastalıklar kategorisine katılmıştır. Tüm bunlara rağmen hastalığın tanısının koyulması belirsizliklere mahal vermekte olup kan ve DNA testi ile birlikte çözüme kavuşturulabilmektedir.

Akdeniz Ateşi Hastaları Adet Düzensizliği Yaşar mı?

Akdeniz Ateşi Hastalarının adet düzensizliği yaşaması pek görülen bir durum değildir. Burada ortaya dikkat edilmesi gereken sonuçlar çıkar. Öncelikle hastalık ile alakalı olarak kadınların herhangi bir şekilde adet düzensizliği yaşaması zor bir ihtimaldir. Ancak FMF atağı ile gelişen karın ağrısı ve adet sancısını birbirinden ayırmak çok önemlidir. Bazı kişiler bu konuda adet olacaktım ancak FMF olduğum için âdetim düzensizleşti diye düşünebilir. Bu yanlış bir yaklaşımdır. Ancak önemli olan başka bir nokta daha var. FMF hastası kadınların diğer kadınlara oranla daha fazla kısırlık yaşadığı bilimsel bir gerçektir. Bu hastalık ile birlikte kısırlık oluşan kadın yine adet görmeye devam eder. Ancak kısırlığın getirmiş olduğu etki sebebiyle adet düzensizleşir. deti düzensizleşen kişilerin kontrole gitmeleri ve gerekli tetkikleri yaptırmaları kendileri için önemli olacaktır.

Akdeniz Ateşi Hastalığı Ataklarında Bilinç Kaybı Yaşanır mı?

FMF hastalarının atakları sırasında bilinç kaybı yaşanması düşük bir ihtimaldir. Ancak yüksek ateş kontrol altına alınmazsa havaleye varan ciddi durumlar ortaya çıkabilir. Bu da bilinç kaybına yol açar. Yüksel ateşin hangi hastalıktan kaynaklanırsa kaynaklansın kontrol altına alınması gerekir.

Akdeniz Ateşi Hastalığı Cinselliği Etkiler mi?

Akdeniz Ateşi hastalığının cinsellik üzerine herhangi bir etkisi yoktur. Hastalık hiçbir şekilde cinsel isteği kaçırmamakta ve normal uyaranlara tepki gösterebilmektedir. Erkeklerde atak geçirildiği sırada skrotumda şişme meydana geliyorsa ağrı da meydana gelebilir. Bu durumda cinsel durumda düşüklük yaşanır. Bunun dışında kadınlarda ve erkeklerdeki kısırlık ihtimaline bağlı olarak olarak da cinselliğin etkilenmesi mümkündür. Ancak unutulmamalıdır ki cinsellik hormonal bir aktivitedir ve bu kısırlık gibi durumlardan etkilenmez. FMF hastalarının da ne genetik ne de atak söz konusu olduğunda cinselliğin olumsuz etkilenmesi söz konusu olmaz.

Akdeniz Ateşi Hastalığı Ölümcül mü?

Akdeniz Ateşi Hastalığı ölümcül bir hastalık değildir. Ancak her atak ile birlikte vücutta fazlaca sentezlenen proteinin organlara zarar verdiği bir gerçektir. Kalp, akciğer, mide, böbrek, karaciğer gibi organlarda inflamasyonlar sebep olmakta ve organların işleyişine engel olabilmektedir. Bu durumdan en az şekilde etkilenmek için hastaların sürekli olarak ilaçlarını kullanması ve bu organların zarar görebileceği düşüncesi ile hareket edip spor ve egzersizi de eksik etmemeleri oldukça önemlidir. Tedavisinin ilerlemesi ile birlikte Ailevi Akdeniz Ateşi hastalarının ölümleri ve atakları eskiye oranla daha gecikmeye başlamıştır. Hastalarının sürekli olarak dikkatli olmaları ve doktorları ile sürekli olarak takipte kalınması oldukça önemlidir.

Akdeniz Ateşi Hastalığı Bulaşıcı mı?

Ailevi Akdeniz Ateşi hastalığı resesif bir gen olarak taşınan kalıtsal bir hastalıktır. Herhangi bir şekilde solunum veya cinsel yolla bulaşmaz. Tamamen kalıtsal olup MEFV genindeki mutasyon ile alakalıdır. Anne ve babanın taşıyıcı olması durumunda çocukta bu hastalığın görülme ihtimali yüzde 25 olarak karşımıza çıkıyor. Buna göre aynı zamanda taşıyıcı olan anne ve babanın çocuklarının taşıyıcı olma ihtimali de yüzde 50 olarak gözüküyor. Sağlıklı bir çocuğun doğma ihtimali de yüzde 25 olarak karşımıza çıkıyor. Tekrar etmek gerekirse bu hastalığın size veya başka birisine taşıyıcı olsa dahi bulaşma ihtimali yoktur. Genetik kodlarınız sizin hastalığı yaşayıp yaşamayacağınıza karar vermiştir bile.

Akdeniz Ateşi Hastalığı Olan Bebekler Nasıl Bakılmalıdır?

Bebekler ve çocuklarda Ailevi Akdeniz Ateşi hastalığı muhakkak ki çok büyük önem arz eder. Burada en önemli konu çocukken ortaya çıkan hastalıkta en fazla artrit gözükmesidir. Bu yaşlarda görülen akut artrit diğer belirtilere göre daha fazladır. Çocuklarda eklem gelişimini vs. etkileyebileceği düşünülürse doktorunuz ile birlikte iletişim halinde kalmanız sizler için en doğru seçenek olacaktır. Ailevi Akdeniz Ateşi hastalığı taşıyan çocukların tedavileri de tıpkı yetişkinler gibi kolşisin ile gerçekleşmektedir. Bu yüzden bu yaştaki çocuklara da ilacın sürekli olarak kullandırılması önem arz eder. En çok çocuk yaşlarda ortaya çıkan hastalık çocuğa iyice anlatılmalı ve ömür boyu sürecek olan bu tedavinin onun için gerekli olduğunu gerekirse bir psikolojik destek alınması gerektiğini de göz önünde bulundurun.

Akdeniz Ateşi Hastalığı Olan Kişiler Hangi Meslekleri Yapabilir?

Ailevi Akdeniz Ateşi hastalığı olan kişilerin herhangi bir meslek sınırı olmaz. Onlar da tıpkı diğer insanlar gibi istedikleri mesleği yapabilirler. Yalnızca dikkat etmeleri gereken şey belirsiz zamanlarda gerçekleşen atakların çalışma temposu yüksek işlerde aksaklıklara yol açabileceğidir. Özellikle fizik gücü kullanılan işlerin FMF hastalarına pek tavsiye edilmediği bilinmektedir. Atak sonrasında artan ağrılar ve ateş yüksekliğinin getirdiği halsizlik iş hayatında yüzde yüz potansiyelin verilememesine yol açabilir. Bunun dışında FMF hastalarının ömür boyu tedavi göreceği akıllardan çıkmamalı ve kendilerine bu yönde sevdikleri bir mesleği seçmeleri önemlidir. Ancak Ailevi Akdeniz Ateşi hastası olup şu anda pilotluk dahi yapan kişiler mevcuttur.

Akdeniz Ateşi Hastalığı Anneler Emzirebilir mi?

Buradaki en önemli sorun Kolşisin ilacının emziren anneler üzerinde yarattığı etkilerin tam olarak bilinmemesidir. FMF hastası kişilerin teorik olarak hastalık bazında emzirmelerinin önünde herhangi bir engel yoktur. Ancak burada hala araştırmaları süren bir durum söz konusudur. O da kolşisin ilacının FMF hastası olup emziren annenin amiloidoz durumunun emzirme yolu ile çocukta etki bırakıp bırakmayacağı yönündedir. Burada teorik olarak herhangi bir sorun gözükmemektedir. Sadece protein ile bolca haşır neşir olan anne sütünün amiloidoz konusunda soru işareti yaratmasıdır. Kolşisin ilacı ile birlikte de yan etkilerin emziren anneler üzerinde yarattığı etki araştırılmaya devam edilmektedir.

Akdeniz Ateşi Olan Hastalar Hangi İlaçları Kullanmalıdır?

Akdeniz Ateşi olan hastaların ömür boyu kullanacağı tek ilaç bulunmaktadır. Kolşisin adı verilen bu ilaç hastalığı tamamen tedavi etmez. Ailevi Akdeniz Hastalığı ataklarını daha uzun aralıklarla görünmesini sağlayan ve atak şiddetlerini azaltan bir ilaç olarak gösterilebilir. Kolşisin kullanan hastalar sürekli olarak bu ilacı kullanmalıdır. Kolşisin atak sırasında yükselen protein sentezini dengede tutmaya da yarar. Bu sayede organlarda biriken fazla protein durumu artık söz konusu olmaz. Dolayısı ile organların çalışması bu durumdan daha az etkilenir. Hasar almaya en yatkın organ olan böbreklerin ve midenin zarının inflamasyonundan da bu şekilde koruyan Kolşisin FMF hastalarının ömür boyu kullanması gereken bir ilaçtır. Aynı zamanda büyük ağrılar hissedildiğinde atak sırasında ve atak sonrasında ağrı kesici kullanılabilir. Ağrıların yüksek şiddette olması ile birlikte yüksek miligram ağrı kesiciler kullanılabilir.

Akdeniz Ateşi Olan Hastalara Araç Kullanabilir mi?

Ailevi Akdeniz Ateşi hastalığı ile yaşayan insanların araç kullanmalarında herhangi bir sıkıntı yoktur. FMF ataklara bağlı bir hastalık olduğu için burada dikkat edilmesi gereken şey atak belirtileri kendini göstermeye başladığı zaman araç kullanımına ara vermektir. Araçta tek başına bir FMF hastasının olması atak gelişim sırasında doğru değildir. Eklem ve karın ağrısı ile birlikte yüksek ateş hastanın dikkatini düşürür. Bu yüzden araçta muhakkak bir şoför daha olması belirti zamanlarında oldukça önemlidir. Eğer hasta tek başına araçta atak yaşıyorsa derhal sağa çekmeli ve gerekiyorsa ambulansı aramalı ve yakınlarına haber vermelidir.

Akdeniz Ateşi Hastalığının Bitkisel Tedavisi Var mı?

Akdeniz Ateşi hastalığı herhangi bir şekilde bitkisel tedavi barındırmaz. Ömür boyu süren ve kalıtsal olarak aktarılan FMF hastalığının çözümünü bitkisel tedavide bulamazsınız. Burada yapabileceğiniz en doğru şey devamlı olarak Kolşisin kullanmanızdır. Kolşisin ile birlikte ataklarınızın şiddeti azalmaktadır. Amiloidoz etkisini azaltması ile hastalarının hayatlarını ve hastalıklarını düşük seviyede yaşamasını sağlayan Kolşisin, Ailevi Akdeniz Ateşi hastası olan kişilerin tedavi yolunda kullanacağı tek ilaç olarak kendisini göstermektedir. Bitkisel olarak sizlerin ağrılarını vs. azaltabilecek yöntemler olsa dahi hastalığın tedavisi bakımından herhangi bir şekilde medet ummak oldukça yanlış ve hatalıdır.

Akdeniz Ateşi Hastalığı Hangi Organları Etkiler?

Ailevi Akdeniz Ateşi hastalığı başta böbrekler olmak üzere karaciğer, mide, akciğer ve kalbi etkileyebilir. Bu hastalıkta en fazla şekilde negatif etkilenen organlar böbreklerdir. Böbreklerde atak sırasında fazlaca proteinin birikmesi böbreklerin işlevini bozmaktadır. Bu işlevler arasında süzme işlemi başta gelmektedir. Böbreklerinizde bu durumun olduğunu anlamanız için bazı işaretler olmaktadır. İdrarınızın koyuluğu ve köpüklü olması bir numaralı göstergelerdir. Akciğer zarında da inflamasyona yol açan bu protein fazlalığı göğüs ağrısının da sebebi olarak ortaya çıkmaktadır. Bu ağrıların öne doğru eğildiğinde azaldığı da gözükmektedir. Karaciğerin büyümesine yol açan bu protein fazlalığı mide zarında da inflamasyona yol açar. Bu durumlara dikkat edilmelidir.

Akdeniz Ateşi Tehlikeli Bir Hastalık Mıdır?

Akdeniz ateşine bağlı ölüm riski, kontrol altına alınamayan yüksek ateş durumunda söz konusudur ki bununla da oldukça nadiren karşılaşılmaktadır. Bunun dışında hastalığın herhangi bir tehlikesi olmamakla beraber hayatı oldukça konforsuz hale getirdiğini söylemek mümkündür. Ortaya çıkardığı belirtiler günlük yaşamın, iş yaşamının ve sosyal hayatın önünde ciddi engeller oluşturmaktadır. Günümüzde hala tedavisinin olmaması da bir diğer problemdir.

Akdeniz Ateşi Hastalığı İçin Hangi Bölüme Gidilir?

Akdeniz ateşi hastalığının tedavisi yoktur. Hastalığa bakan bölümler de hastalığı tedavi etmekten ziyade ortaya çıkardığı belirtileri ortadan kaldırmaya yönelik girişimlerde bulunurlar. Belirtilerin durumuna ve şiddetine göre:

  1. Fizyoterapi ve romatizma hastalıkları,
  2. Romatoloji,
  3. Böbrek hastalıkları bölümüne başvurulabilir. Hastalığın genel takip ve tedavisi ise dahiliye tarafından yürütülür.

    Akdeniz Ateşi Hastalarının Çocuğu Olur Mu?

    Akdeniz ateşi hastası olanların üreme fonksiyonlarında hastalığa bağlı çeşitli kayıplar olabilmektedir. Günümüzdeki kısırlık sebeplerinin başında bu hastalık geldiğinden dolayı, hastalığa sahip olanların gebelik konusunda çeşitli sorunlar yaşadığını söylemek mümkündür. Eğer üreme fonksiyonları ile ilgili bir sorun yoksa hastalar çocuk sahibi olabilir. Akdeniz ateşi hastası olan anneler düşük riski bakımından da diğer kadınlara göre daha yüksek oranlara sahiptir. Kısacası çocuk sahibi olmak isteyen hastalar oldukça dikkatli ve takipli bir süreç atlatmak zorundadır.

İlgili Bölümler
İlgili Tedaviler